Karanlık... Tarif edilemez bir cehennem sıcağı... Duvarları farklı resimlerden oluşan bir mağara...
Gözleri kapalı ancak bilinci açık olan Jeongin'in hissettikleri bunlardı. İlk başta neler olduğunu anlamaya çalıştı. Daha biraz önce sevgilisinin kolları arasında uyuya kalmış iken, burasıda neresiydi böyle?
Burnuna gelen yanık kokusuyla ve ateş çıtırdama sesleriyle kaşlarını çattı anlamaya çalışır şekilde. Bilinmezlerin içinde kaybolduğu bilinç altında, nefes alış verişlerinin düzensizleştiğini hissediyordu. Ayakta dikilen bedeninin arkasından geçen bir varlık fark ettiğinde arkasına döndü hızla. Gözleri hâlâ kapalıyken hızla arkasını döndüğü için dengesini koruyamayarak düşecek iken, toprak zeminden çıkan ağaç dalları korudu onu.
Yeteneği elinde olmadan koruyordu onu. Orman, yıllar önce kaybetmiş olduğu ruhunu koruyordu.
"Aç gözlerini yüce koruyucu." Jeongin gözlerini istemsizce açarken yaşlı, sesi fazlasıyla tanıdık gelen kadının sesiyle kaşlarını çattı.
Gözlerini açtığı gibi kendisini uçurumun kıyısında bulması bir olur iken, korkuyla geriye adımladı. Uçurumun sonunda su yoktu, fokur fokur kaynayarak baloncuklar çıkan lavlar vardı. Uzun sayılabilecek toprak zeminde yere düştüğünde korkuyla ellerini yere koydu ancak, cehennemin sıcağını yansıtan toprağın elini yakmasıyla ufak bir çığlık attı. Tüm bedeni yanarken ayağa kalktı hemen.
Eğer bu gördükleri bir rüya ise, neden acısını hissediyordu? Tanrı aşkına, bu sikik şey de neydi böyle?
Jeongin kıpkırmızı olan avuç içlerine yüzünü buruşturarak baktı. Tam üfleyecek iken, avuç içine bir sarmaşık edasıyla sarılan papatyaları görmesiyle şaşkınlık nidası çıktı ağızından. Papatyalar saniyeler içinde kaybolduğu zaman, normal tenine dönmüş olan, yanık izin olmayan, artık iyileşmiş olan avucuna hayretler içerisinde baktı.
Yeteneğinin ilk defa bu tarafını görüyordu. Tabi bu iyileştirme özelliğinin, yeteneğinden kaynaklı olup olmadığını bilemiyordu. Onun yetenekleri, ağaç dallarından ve sarmaşıklardan ibaretti. Peki öyleyse, bu özellik neyden kaynaklanıyordu?
"Sonunda seninle baş başa kalabilmemize sevindim yüce koruyucu." Jeongin artık emin olmuştu, bu kadını kesinlikle tanıyordu.
Bu sefer arkasına daha temkinli ve yavaş döndü. Gördüğü kişiyle bir kez daha şaşkınlıktan ağzı açıldı. "Sen..." Scarlett ona gülümseyerek, eflatun rengi uzun elbisesinin üzerine giydiği siyah uzun pelerininin şapkasını çıkarttı. Siyah dalgalı saçları beline kadar uzanırken Jeongin'in yanına adımladı.
Uçurumun kıyısında olan Jeongin neler olduğunu anlamaya çalışırken, Scarlett onun arkasından hafifçe eğilerek, aşağıdaki kaynayan lavlara baktı. Ardından tamamen Jeongin'in karşısına geldi ve yüzünden silmediği gülümsemesiyle onun kolundan tutup uçurumun kıyısından uzaklaştırdı ilerleyerek.
Jeongin bileğine hafif batan sivri tırnaklarla bakışlarını oraya çevirdi. Onda daha önce hiç görmediği sivri tırnaklarla ve simsiyah olmuş parmaklarıyla gözlerini kırpıştırdı. Aklına gelen bir diğer şey ise, Scarlett'in gözlerinin mor oluşuydu. Ne yani, o bir cadı mıydı?
Ancak Scarlett'in, neden diğerlerinin yanında farklı bir forma büründüğünü merak etti. Çünkü Scarlett onların yanında gözleri kahverengi, saçları orta boyda ve parmakları normal ten renginde oluyordu. Fakat şimdi ki görüntüsü, ben bir cadıyım diye bağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!