*Geçmişten bir kesit...*
Kış mevsiminin getirdiği serin ve içler ürperten soğuk havada dans eden kar taneleri yüzüne geldikçe sıvazlıyordu suratını. İki gündür aralıksız yağan kardan dolayı biriken beyazlık da ağır adımlar atarak sarayın arka kısmına varmak için büyük bir gayret veriyordu kıvırcık saçlı genç adam.
Kıvırcık kahverengi saçlarına eşlik eden gözlüğü burnundan kaydıkça işaret parmağıyla düzeltiyordu. Siyah pantolonun ve gömleğinin üzerine giydiği yine aynı renkte olan paltosuna biraz daha sokuluyordu. Dışarısının buz kesmesine rağmen, tir tir titreyen bedeniyle sevdiği adama için donarak ölmeyi göze almıştı çoktan.
En sonunda büyük uğraşlar sonucu varabildi sarayın arkasına, üçüncü kattaki prensin odasının olduğu yere. Lee krallığına ait olan bu sarayın arkasındaki korumaları ön tarafa yönlendirmişti, arkadaşı Lewis'in ilizyon yeteneğiyle.
Nasıl ulaşacağını bilemediği üçüncü kata doğru başını yukarı kaldırdı. Ardından etrafına baktı, gözüne ilişen taşları zihniyle yöneterek havalandırdı. Orta boylarda olan iki taşı sırasıyla üçüncü kattaki pencereye hedefledi. Camın kırılmasına neden olmayacak şekilde attığı taşlardan sonra gerileyerek bekledi.
Üzerindeki kraliyet kıyafetleriyle yatağının üzerinde bağdaş kurarak kitap okuyan genç, camına gelen taşların çıkarttığı gürültülü ses karşısında sıçradı olduğu yerde. Şaşkınlıkla ve merakla, sarayda ona eğitim veren öğretmenin verdiği büyüler kitabının kapağını kapatıp yanına koydu ve yataktan kalktı.
Daha sonra aklına gelen kişiyle kalbi moroton koşmuşçasına heyecanla hızlı bir ritimde atmaya başladı. Muhtemelen, aileleri yüzünden birkaç gün önce kavga ettiği sevgilisi gelmişti.
Her ne kadar sevgilisinin gelme ihtimaline sevinse de, bu duruma üzülmeden edemiyordu. Jisung ile sevgili olmalarının üzerinden 4 ay geçmişti ve bu süreç içerisinde çoğu kez kavga etmişlerdi. Jisung ilk zamanlarda böyle değildi. Sevgili olana kadar tatlı sürprizler yapmış, güzel sözcükler söylemişti hep Minho'ya.
Ancak sevgili olduktan sonra başka bir Jisung gelmişti sanki. Herşeye karışan, en ufak şeyi büyütüp kavga çıkartan birisi gelmiş gibiydi. Minho, Jisung ile mutlu olmak istiyordu.
Lakin sırf onunla, babasının Lee krallığını çökertmek için yaptığı planını kolaylaştırmak, ondan laf alabilmek için seviyormuş gibi yapan Jisung'dan bir haberdi tabi. Minho'nun aksine Jisung'un istediği sadece Lee krallığını bir an önce çökerterek, babasına ne kadar güçlü ve yetenekli olduğunu göstermekti.
Minho ise gerçekleri göremeyecek kadar seviyordu Jisung'u.
Ya da düzgün düşünemediği, zihninin kontrolü onda olmadığı için o öyle sanıyordu.
Han soyunda sevgiye yer olmazdı hiçbir zaman. Onlar için önemli olan övgüydü. İçlerinde dolup taşan kibirlerinden, sevgiye yer kalmazdı.
"Demek sonunda gelebildin Jisung. Bu sefer gönlümü öyle kolay alamayacaksın-" Yeteneğini simgeleyen bulut şekliyle dolu olan pencereyi sonuna kadar açarken, beklediği kişiyi görememesiyle cümlesi yarıda kesildi.
Onun dışarı çıkmasıyla yüzünde geniş bir gülümseme oluşan genç adama karşı gözleri şaşkınlıkla irileşti. "Peter?" Şaşkın bakışları endişeyle dolmuştu şimdi. Arkasını dönüp dolabının içinde asılı olan postunu alarak üzerine giydi hızlı bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!