"Maşallah valla bana. Benim gibi adam zor bulunur. On parmağımda, on marifet." Changbin yaptığı çorbayı kaseye doldururken kendini tebrik etti. Bir eli kepçeyi, diğer eli de kaseyi tuttuğundan her iki eli de doluydu. O yüzden başını yana atarak saçlarının savrulmasını sağladı sırıtırken.
Felix hamile olduğundan beri iki gecede bir kabus görerek uyanıyordu. Gerçi buna ne kadar kabus denilebilir, orası aşikardı. Bazen yaşadıkları ormanla ilgili, bazen de arkadaşları ve eşiyle alakalı anlamlandıramadığı rüyalar görüyordu.
Changbin tepsiye koyduğu çorba ve kaşığı eşine götürmek üzere hareketlendi. Eşiyle kaldıkları yatak odasının kapısının önüne geldiğinde sesini incelterek "oda servisi." Diyerek kapıyı tıklattı.
Yatakta uzanıp dalgın bir ifadeyle tavanı izleyerek karnını okşayan Felix, eşinin inceltilmiş sesini duyduğunda dalgınlığını bir kenara bırakıp kıkırdayarak gelmesini söyledi.
"Bebişime ve civcivime misler gibi çorba yaptım." Changbin genişçe gülümseyip yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.
"Yine mi sıcak birşey!?" Felix sırtını yatağa yaslarken oflayarak kollarını göğsünde birleştirdi. "Artık sıcak şeyler içmekten buharlaşıcam!" Küskün küçük çocuklar gibi kaşlarını çattı.
Changbin şikayetlenen eşinin kalp şeklindeki dudaklarına ıslak bir öpücük kondurdu. "Şikayet istemiyorum civcivim. Aç bakayım ağzını hadi. Roket geliyor roket geliyor." Changbin çorba dolu kaşığı eşine yaklaştırdı.
Felix başka seçeneği olmadığını bildiğinden ağzını açıp kabul etti çorbayı. "Uçak değil miydi o ya?" Changbin yeni bir kaşık daha aldı.
"Eşek kadar adam oldun. Uçak mı kaldı?" Aldığı çorba dolu kaşığı bu sefer kendisi içti.
"Pislik." Felix eşinin omzuna vurup başını başka tarafa çevirdi.
"Bana bak çil güzeli, seni fırına atıp pişiririm. Sonrada tavuk eti niyetine yerim." Changbin boş dolu kaşığı eşine tehdit edermiş gibi kaldırdığında, Felix'in aklına gelen haylazlıklarla dudakları yukarı kıvrıldı.
"Aslında başka şekilde de yiyebilirsin." Felix dudaklarındaki sırıtışı silmeden eşinin bacağını okşadı. Changbin ise tehlikeli diyerek, gittikçe yukarı çıkan elin üzerine hafifçe vurdu.
Felix çorbayı içmeye devam ederken, dünden beri olan içindeki huzursuzluk tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Changbin eşinin suratının asılmasıyla, zaten az kalmış çorba kasesini tepsinin üzerine bıraktı.
"Sorun ne çil güzeli?"
"İçimde kötü bir his var." Felix gerginlikten elleriyle oynadığını, eşinin iki elini de avuçları arasına almasıyla farkına varabilmişti.
"Bebekle mi ilgili yoksa?" Changbin düşük yapma riskinin yüksek olduğu eşinin karnını tuttu endişeyle.
"Ben, bilmiyorum. Bugün kıdemliyi ve Jeongin'i ziyaret edelim mi?" Bir hafta önce yaşanan olaydan sonra birlikte kalmaya başlayan ikiliyi söylediğinde, Changbin onlar ne alaka anlamında kaşlarını yukarı kaldırdı.
"Öncelikle sen hiçbir yere gelmiyorsun. Yeterince dışarı çıktın zaten. Ayrıca niye kıdemliyi ve bizim veleti ziyaret ediyoruz ki?"
"Dün gece... rüyamda bazı şeyler gördüm. Lütfen Binnie, ben gidemiyorsam sen git. Güvende olduklarından emin ol." Felix yalvarır tonda konuştuğunda, Changbin sıkıntılı bir nefes verdi.
"Tamam tamam, gideceğim. Ama seni bu halde tek başına bırakamam. Chan'ı-" Changbin'in lafı çalan zil ile kesilirken açmak için odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!