Nisan ayının sonlarına gelmişken havalar artık iyice ısınmaya başlamıştı. Hava, kararmasına rağmen sıcaktı. O gün evde tek başımaydım. Barlas ve ekibi göreve çıkmışlardı. Barlas bir şey olursa onu aramam için bana bir telefon ayarlamıştı. Rehberde üç kişi kayıtlıydı.Ayla, Barlas ve Can.
Zaten başka kaydedeceğim kimsem de yoktu.
Evin içinde tek başıma olsam da dışarıda ekip arabaları sürekli devriye geziyordu.
Aklım sürekli fırsattan istifade yapıp kilitli odaya gitmek istiyordu. Bunu yapmamın yanlış olacağını biliyordum ama merakım ağır basıyordu ve Boncuk ’un hikâyesini öğrenmek istiyordum.Elim kilitli kapının kulpuna uzandı. Diğer elimde ise kredi kartı vardı. Barlas bu kartı dışardan herhangi bir şeye ihtiyacım olursa kullanmam için vermişti. Kapıyı açmak için kullanacağımı bilseydi kesinlikle böyle bir şeye kalkışmazdı. Kredi kartını kapının arasına koydum uzun bir uğraş sonunda kapıyı açmıştım.
Odanın içerisi oldukça derli ve topluydu.Barlas Çağın tam olarak düzen hastası bir adamdı. Bunu bunca zamandır onun hakkında öğrenebildiğim tek şey buydu.
Hayır, bir şey daha vardı. Hayatının merkezine koyduğu biri vardı ve benim yüzümden onunla ne yazık ki görüşemiyordu. Benden gizlice telefon konuşması yaptığı her anda bunu duymuştum.
Odanın içinde büyük bir çalışma masası ve masanın üstünde bir sürü dosyalar vardı. Masanın tam karşısında koltuk, perdeler ise kapalıydı. Çalışma masanın arkasında çok küçük sayılmayacak kadar bir kütüphane ama kitaptan ziyade dosyalar vardı. Masanın biraz çaprazında üzerinde siyah bir örtü olmasına rağmen kenarlarından gördüğüm kadar beyaz bir tahta vardı. Ortada küçük bir sehpa ve üstünde üç bardak vardı. Bu odaya Barlas dışında daha önce gireni görmemiştim. Ya da ben öyle sanıyordum.
Masanın üzerinde duran pembe dosyayı elime aldım. Kapağı açtığım sırada dosyanın ilk sayfasında duran vesikalık fotoğrafıma baktım. Bu dosya on sekiz martta Müge’nin bana okumam için uzattığı dosyaydı.
Kaşlarım şaşkınlıkla havalandıktan sonra çatılmaya başladı çünkü burada bir sürü dosya vardı dosyaların adına dair bir şeyler yazıyordu. Sadece adım yazıyordu. Çalışma masanın üzerinde numaralandırmış duran flaş bellekler vardı. Onları içinde ne olduğunu ve benim adımın yazdığı dosyaların yanında ne işleri vardı merak ediyordum ama onları izleyebilecek bir bilgisayarım yoktu. Bu odanın içinde bilgisayar da olabileceğini düşünüyordum hatta aramak için uğraşacaktım ama o sırada cebimdeki telefonun titremesiyle bulunduğum odadan çıkmak zorunda kaldım.Telefonu cebimden çıkarıp ekrana baktığımda arayan Barlas’tı. Adını okumam gerilmeme sebep oluyordu bundan dolayı odanın kapısını hızlıca kapatıp kendi odama doğru ilerledim. Cevaplamayı yanıtlayacağım sırada titreşim durdu. Ekranda tekrar adı gözükünce hızlıca yanıtladım.
“Bu telefonu sana bana cevap verme diye değil, aksine daha hızlı cevap ver diye eline verdim.”
Ani çıkışı şaşırmama sebep olsa da yine de bunu belli etmeden alttan almayı tercih ettim.
“Özür dilerim.”
Mahcup ifademe karşı derin bir nefes verip oflamakla yetindi.
“Ne yapıyorsun?”
“Hiç, odamda oturuyorum.”
Ağzından çıkardığı mırıltılardan hiçbir şey anlamamıştım.
“Efendim?”
“Hiç.”
Bana neden böyle davrandığını anlamıyordum. Gerçi ben kendim dahil kimseyi anlayamıyordum ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON YEDİNCİ YAŞIM (+18)
Mystery / Thriller17 Ocak 2017 Zihnim benden bağımsız ikiye bölünmüştü Adım Rüya kendim hakkında bildiğim tek gerçekte buydu. Ama hangi Rüya olduğumu bilmiyordum. Acar çiftinin biricik kızı Rüya Acar mı ? Yoksa Acar çiftinin biricik katili olan soyadı belli olma...