Riki sonunda işlerini bitirdiğinde hissettiği rahatlamayla arkasına yaslandı.
Bir süre gözleri kapalı öylece bekledikten sonra çalan telefonuyla iç çekip kimin aradığına bakmadan açtı.
(Bu bölümdeki bütün telefon konuşmaları İngilizce bebeklerim, çevirmeye üşendim ama siz öyle farz edin.)
"Evet?"
"Eve ne zaman geliyorsun Riki?"
Riki ablasının sesini duyduğunda oflayarak göz devirdi.
"1 hafta sonra falan."
"Fazla erken değil mi? İşlerin ne ara bitti?"
"İşlerim neredeyse bitti ve zaten istersem yarın bile gelirim Serena."
"Bana Serena noona demen gerektiğini kaç kere diyeceğim Riki?"
"Çeneni boşa yormaya devam etmen benim suçum değil Serena."
Yüzüne kapatılan telefonla göz devirip dilini yanağında gezdirdi.
Birkaç dakika daha öyle kaldıktan sonra yeniden çalan telefonla bir küfür savurup açtı.
"Ne var?"
"Efendim, Bay Heesung kaçırılmış!"
Riki hızlıca ayağa kalkıp korkuyla gözlerini kırpıştırdı.
"Ne demek kaçırıldı? Emin misin sen?"
"Markete girdiğimde o değil kuzeni vardı. Ona sorduğumda gece kapısı açık bir şekilde ortalıkta bulunmadığını söyledi. Ancak kaçmış olma ihtimalinin de olduğunu söyledi."
Riki sinir bozukluğu ile güldü.
"Hala Heeseung'u gömme peşinde orospu."
"Etrafı araştırdık ancak hiçbir bilgi yok. Bay Heeseung'un köpeği de evde yok ve herhangi bir parmak izine de rastlanmadı. Sadece Bay Heesung'un cebinden bir not düşmüş."
"Ne notu?"
"27 December 00' darling, don't be late."
Riki hissettiği sinir dalgasıyla masanın üstündeki bardağı eline alıp parçaladı.
"Yarın oradayım. Sakın bir iz bulmadan beni arama."
Selam bebislerimm, size bir şey söylemem gerekiyor.
Rica etsem eğer bu kitabı okuyorsanız bu satıra yorum bırakın çünkü sizden bir konuda öneri almam gerekiyor.
Size özelden mesaj atarım ve fikrinizi alıp ona göre serinin gidişatını düzenlerim.
Öpüldünüz ballarım.