Yıllar boyu harika bir üniversite hayatı geçireceğimi düşünürken işte hayalimi macbookumun ekranında yaşıyordum. Çocukluğum ve ergenliğim boyunca harika bir lisans hayatı yaşayacağım, süper sosyal olacağım, küçükken yaşayamadığım şeyleri İzmir'de yaşayacağım diye yeminler edip sürekli ders çalışmamın sonucu bu olamazdı. Ne büyük bir hayal kırıklığı ama! Üniversitenin en güzel yılı ikinci yılıdır derler. Benim ilk yılım aptal bir aşk hikayesiyle harcanmışken ikinci yılım ise pandemiye kurban gitmekteydi. Bunu anlatmanın daha edebi, daha şairane, daha nezaketli bir yolu yoktu. Bok yoluna gidiyordum.
Uyanır uyanmaz düştüğüm bu olumsuz düşünceler dehlizi hayatıma yeni girmemişti. Geçen yıl Deniz ile tanıştığım o mükemmel bahar aylarından sonra yaz aylarına doğru Deniz'in beni arkadaşım (çok da yakın arkadaşım olmadığını belirteyim) İrem'le aldattığını öğrendiğimden bu yana sanırım bir çeşit bunalımdaydım. Tabi Covid'in ülkeyi ve tüm Dünya'yı vurması, anneme babama ve kardeşime ne olacak diye sürekli anksiyete krizleri geçirmem ve yalnızlığım da biraz ateşi körüklüyor olabilirdi. Her şeyin üst üste gelmesine inanamıyordum. Tüm derdi kendi imajı ya da popülerliği olan sığ bir kız değildim ama hayatımın bu kadar alt üst olmasını da beklemiyordum!
Deniz'le alakalı travmaları kafamın içinde geri plana atmayı başarıp babamı görüntülü aradım. Hayatım boyunca beni rahat ettirmiş, kıvrak zekâsı ve biraz da şansıyla her zaman çok iyi paralar kazanmış ve çoğunu ailesine harcamış canım babama dair şu süreçte tek isteğim kendisini covidden korumasıydı. Bu konudaki korkularım da beni dan diye onu aramaya itiyordu.
Pijamalarımla alt kattaki mutfağa doğru yalın ayak inerken babamla havaların ısınmasına dair sohbet ediyorduk. Kötünün iyisi bir gündü ve işte moralimi yüksek tutmaya ve babama çok süper mutluymuşum taklidi yapmaya çalışıyordum. Saat 11'de geçen sene kaldığım derslerden birine yetişmem gerekiyordu o yüzden konuşmayı kısa tuttum.
"Kahvaltı yapmadan evden çıkma Miray." dedi babam. Yeme düzenim o kadar bozulmuştu ki kahvaltı kelimesini ailemden başka kimseden duymuyordum.
Babamla telefonu kapattım ve termosuma kahvemi doldurup son derece şık bulduğum (!) eşofmanlarıma düzgün dursunlar diye elimle bir iki çeki düzen verdikten sonra arabaya atladım. Aynayı kendime çevirdiğimde saçlarımın çok da yağlanmamış olan ama akşam için umut da vaat etmeyen halini görüp bu muhteşem görünüşümü renkli dudak nemlendiricimle taçlandırdım. Arabayı çalıştırmak üzereyken dikiz aynasından benim villanın ikizi olan villayı görebiliyordum. Babamın en yakın arkadaşının oğlu Güney tam karşımdaki villada oturuyordu. Benden iki yaş büyüktü ve babalarımız bu villaları daha biz ortaokuldayken yaptırmaya başlamışlardı. İkimizin de İzmir'de birlikte okuması üzerine gerekli baskı yapıldıktan sonra amaçlarına ulaşmalarına rağmen Güney'le ben hiçbir zaman hayal ettikleri kadar samimi olmamıştık. Ben dışa dönük neşeli biriyken o daha çok evde kendi haline vakit geçirmeyi seven bir asosyale benziyordu. Bu hali beni ürküttüğü için onun kişisel sınırlarını hiç zorlamamıştım. Belki Güney kendisini mesafeli diye, etrafındaki kızlar ise onu gizemli diye tanımlıyor olabilirlerdi ama bana göre o sadece sıkıcıydı. Resmen birlikte büyümüştük ama onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. İzmir'e geldiğimden bu yana ise lojistik konular dışında pek konuşmamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güney'in Misafiri
ChickLitGüney'le Miray... Hayatları boyunca beraberlerdi, büyüyüp daha da yan yana gelmek zorunda kalana kadar başlarına geleceklerin farkında değillerdi. ....... "Lütfen durur musun rahatsız ediyorsun," derken kalçalarımın iki yanını saran rahatsız edici e...