Sabah olduğunda hiç bir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmek zordu.
"Günaydın, iyi uyudun mu?" diye sorduğunda saçlarımı tepeden toplamaya çalışıyor aynı zamanda uykulu gözlerle merdivenden iniyordum.
"Hıı çok güzel uyudum" diye öylesine cevap verdim. Çünkü aslında uyuyamamıştım ve gece boyu Güney'in nasıl bir insan olduğunu, bunca zamandır neden bu kadar yakın oturmamıza rağmen görüşmediğimizi ve gece seviştiği kızı merak edip durmuştum.
Yine mutfağı ve salonu birinci sınıf kahve kokusu sarmıştı.
"Sabah erkenden uyanıp spor mu yaptın sen?" derken yüzümün aldığı şaşkınlıkla karışık garip ifadeyi heralde tarif edemezdim. Güney psikopattı heralde.
"Evet Miray her sabah uyanıp spor yapıyorum ne var bunda bu kadar suratını ekşitip ağız yüz yapacak falan? Hatta sana da tavsiye ederim çok iyi gelir."
Sabah uyandığında merdivenlerden aşağı zor inen ben için komik bir teklifti dolayısıyla içimde kalan nefesi verirken tıslayarak güldüm ve konuyu kapattım. Hiçbir zaman Covid'i ve karantinaları verimli kullanan psikopatlardan olmayacaktım.
Kahve almak için hafif yana kaysın diye Güney'in koluna dokunur gibi olduğumda irkilerek çekildi. Aynı evin içinde hem bu kadar yakın hem bu kadar uzak olmamız gerekmesini anlayamıyordum. Kişisel alanına saygı duyuyordum ama dokununca irkilmesi falan bana burada istenmediğimi ve fazlalık olduğumu düşündürüyordu. Sadece kısa bir "pardon" diyerek düşüncelere dalmaya devam ettim.
GÜNEY
Miray evde mışıl mışıl olurken Beste'nin yanına gidip gelme fikri başta bana da garip gelmişti ama önceden sözleşmiştik. Ayrıca Beste ile güzel vakit geçiriyorduk yani neden olmasındı.
Beste ile kısa bir süredir görüşüyordum. Benimle sevgili olmak için can atıyor olması bu görüşmelerin kısa süreceğinin sinyalini verse de kız seksiydi, süreci uzatabildiğim kadar uzatacaktım. Bu süreçte benim mutlu olduğum kadar onun da mutlu olmasına özen gösteriyordum. Ama şu Miray olayı canımı sıkıyordu. Evimde olduğunu kimsenin görmemesi lazımdı. Bunca zamandır onu kendimden uzak tutmayı iyi başarmıştım ama işte bana ihtiyaç duyduğu bir gün gelmişti yapacak bir şey yoktu. O Deniz hıyarına karşı elbette yanınca olacaktım.
Geçtiğimiz sene Miray'ın okula başlama heyecanını izlemiştim, arkadaşlar edinmesini izlemiştim, Deniz'i görmüştüm ve hatta bir iki takip ettiğimi de itiraf edebilirdim. Hıyarın tekiydi, gebertmemek için kendimi zor tutmuştum. Hele bir gün Miray eve zombi gibi geldiğinde bu hayvanın bir boklar yediğini anlamıştım. Olan biteni anlayabilmek için Miray'la aynı dersleri alan bir kızla uzun süre takılmak zorunda kalmıştım. En son olan biteni öğrendiğimde o hayvan Deniz'i öldürmemek için kendimi zor tuttum. Yaz boyunca kafamı dağıtmak için yapmadığım şey kalmadı. Miray'a bunu yapamazlardı.
Okul açıldığında gözümün önünde erimiş, üzgün, enerjisini yitirmiş bir Miray görmek canımı sıkmıştı. Her şeyden önce o benim çocukluğumdan beri tanıdığım biriydi. Benim için kıymetliydi. Söz konusu Miray olunca özellikle içim titriyordu, küçüklüğümden beri. Ve bunu hep saklamak zorunda kalmıştım. Saklamaya da devam edecektim. Onu tehlikeye asla atmazdım.
MİRAY
Önümde uzuuuun bir karantina günü vardı ve ben ne yapacağımı düşünüyordum. Böyle zamanlarda insan ömrü hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Hayatın bu kadar kısa, bazı günlerin ise bu kadar uzun olması ayrı bir bilimin konusudur herhalde diye düşündüm.
Kahvemi yudumlarken bahçede biraz hava almak istedim ve dışarı çıktım. Güneş çok güzeldi, gökyüzü bulutsuzdu, mahallemiz aşırı cooldu ve her gördüğümde bu kadar şanslı bir kız olduğum için şaşırıyordum. Babalarımız çok iyi birer yatırımcı ve iş adamı olmalıydılar ki bize böylesine mükemmel bir hayat sunsunlar.
Bugün onlinedan takip edeceğim ders konularını düşünüyordum. Belki ardından biraz sosyal medyada takılır hatta bir şeyler yazardım. Bu aralar herkes içerik üretiyordu ve sosyal medya tabiri caizse dingonun ahırına dönmüştü. Ya onların bir parçası olup ben de bir şeyler üretecektim ya da uzaktan izleyip kıs kıs gülecektim. Böyle tatlı düşüncelere dalmış temiz havayı içime çekerken kaba bir sesle irkildim.
"Miray hemen içeri gir" diye uludu Güney. Şok olmuş bir halde arkamı döndüm ve içerdi girdim. Artık ona hiç cevap vermeme kararı aldım. Bizim ailelerimizden böyle kaba bir hayvan nasıl çıkmış olabilir diye düşünüyordum. Bana nasıl bağırabilir? Bahçeye çıkmanın ne gibi bir sakıncası olabilir? her şeyden öte bu manyak kendisini ne zannediyor?
"Evin dışında çok görünmemeni rica ediyorum Miray" diye buyurdu. Hareketlerini anlamak çok zordu.
Şokum geçtikten sonra yavaş yavaş sebepleri sıralamaya başladım. Güney beni fuckbuddylerinden mi gizlemeye çalışıyordu?
"Güney, bana ayı gibi bağırmanın sebebini öğrenebilir miyim?" diyebilmem için belirli bir süre geçmesi gerekti. Kendimi her saat daha da aşağılanmış hissediyordum. "Sana ve hayatına sıkıntı çıkarıyorsam evime gidebilirim, o kadar da ölmedim yani." diye hırsla rest çektim. Resmen Güney'i tanıyamıyordum.
Saniyesine dibimde bitmişti ve sağ bileğimi yine o kocaman elleriyle kavramıştı. Yüzünü yüzümün dibine kadar getirdi. Nefesi nefesim olmuştu. Bu çok garip bir histi. Kalbimin küt küt atmasını engelleyemiyordum, adeta kalbim ağzımda atıyordu. Bu kadar yakınıma girecek ne vardı? Hani kavga etmiyor muyduk ne olmuştu?
Daha da yaklaşmasını önlemek için elimi göğsüne koydum. Elimi göğsüne değil de duvara koysam da aynı derecede sertlik hissederdim. Sadece bu duvarda kaslardan dolayı engebeler iniş çıkışlar vardı. Yani kıvrımlar Miray of gerizekalı mısın...
Kendi kendime atıp tutmamın bir an önce bitmesi için Güney'in nefesinin nefesimden, kıvrımlı duvarlarının ellerimden, gözlerinin gözlerimden ayrılması gerekiyordu.
"Ani çıkışım için özür dilerim Miray, görünürlüğümüzü biraz düşük tutabilir miyiz?" diye sorarken sanki az önceki gerginliğini tamamen unutmuş gibiydi, ve hatta kabalığı için de biraz utanmış. Bu ani karar ve ruh değişimlerinin nereden geldiğini anlayamıyordum. Kimden saklanıyorduk? Bizi kovalayan bir tehlike mi vardı? Cevap vermeden elimi kıvrımlı duvarlardan uzaklaştırdım.
GÜNEY
Miray yıllardır birbirimizden uzak olmamızın ve neredeyse hiç iletişim kurmamamızın sebebinin kendisi olduğunu sanıyordu, ama onu kendimden uzak tutup bir de bu amacımı hissettirmemeyi başaran bendim. Onu kendimin içinde olduğu aptal tehlikeye dahil edemezdim. Miray tüm güzellikleri hak ediyordu, benim gibi bir belayı ise asla.
Çocukluğumuzdan bu yana iki ailenin de prensesiydi. Birlikte büyümüştük ve onun o kaşif, meraklı, araştırmacı, merhametli karakterini hep sevmiştim. Bunun dışında onu sevmem yasaktı. Ona karşı herhangi bir duygu beslememek için yıllardır saçtığı ışığı görmemeye çalıştım, hatta gözümün önünde o hödük Deniz'le birlikte olmasına bile sesimi çıkarmadım. Şimdi çok yakınımdaydı. Çok güzeldi. O beni sevemezdi, ben onu. Ve birlikte görünemezdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güney'in Misafiri
Chick-LitGüney'le Miray... Hayatları boyunca beraberlerdi, büyüyüp daha da yan yana gelmek zorunda kalana kadar başlarına geleceklerin farkında değillerdi. ....... "Lütfen durur musun rahatsız ediyorsun," derken kalçalarımın iki yanını saran rahatsız edici e...