《²⁸》

888 96 62
                                    

Jungwon

Kulaklıklarımı kulağıma yerleştirerek kapıyı açtım ve evden çıktım. Ellerimi ceplerime yerleştirmiştim. Hafifçe yağmur yağıyordu. Yüzüme çarpan ve üstümü ıslatan damlacıklar beni rahatsız etmekten çok uzaktı. Her attığım adımda etrafımdaki insanların şemsiyeyle yürüdüklerini, ya da ıslanmamak için koştuklarını görebiliyordum. Yağmuru severdim. Beni huzurlu hissettiren sayılı şeylerdendi.

Buruk bir şekilde gülümseyerek başımı yukarı kaldırdım. Yüzüme damlayan yağmur damlaları gülümsememi genişletmişti. Oysa ki yağmurda onunla el ele yürümek hayallerimden biriydi. Yine aklıma onun gelmesiyle birlikte gülümsemem yavaşça solmuştu. Derin bir nefes verip yürümeye devam ettim. Kolumdaki sargı ıslanmıştı, ama umurumda değildi. Nasıl olsa kolumdaki yaralara neredeyse her gün yenileri eklenmiyor muydu?

Okul görüş açıma girdiğinde buruk bir şekilde gülümsedim. Onu ilk kez tam da bu kapıdan geçerken görmüştüm. Eliyle saçlarını karıştırırken ne kadar yakışıklı olduğu hakkında bir fikri yoktu. Sert bakışlarla etrafına bakışı hala dün gibi aklımdaydı. İlk kez o zaman göz göze gelmiştik, nasıl unutabilirdim ki?

Nefesimi verip her gün olduğu gibi hatıraların verdiği acıyı yok saymaya çalıştım. Gün geçtikçe bunda daha çok ustalaşıyordum. Hatta Heeseung hyung beni tebrik etmişti, iyi gidiyor olduğumu söylemişti.

Okulun bahçesinde ilerlerken, sahanın da yanından geçiyordum. Sunoo ile tam da o sıralarda oturmuş ve onlara tezahürat yapmıştık. Onun futbol oynayışını izlemiştim. Beni gülümseyerek izlemişti. O an kalbimin nasıl teklediğini tekrar hissetmiş gibiydim. Başımı iki yana salladım.

Okulun kapısının önündeki basamakları tırmandım. Bir yandan sessizce dinlediğim müziği mırıldanıyordum. Gözlerim yanından geçtiğim lavaboya kaymıştı. Sunghoon hyungun kavga ettiği zaman krizim tetiklendiğinde beni buraya getirmişti. İlk kez elini tutmuştum. Bana bakışları ona aşık olduğumu anlamamı sağlamıştı. Bana itiraf yapacakken Niki'nin araya girdiği anı canlanmıştı gözümde. Güldüm kendi kendime.

Neredeyse boş olan koridorda ilerledim, merdivenleri tırmandım. Bizim kata çıkan merdivenlerde duraksadım. Burası Niki Japonya'ya gitmeye karar verdiğinde onu durdurmak için konuştuğum yerdi. O peşimden gelmişti ve sarılmıştı bana. Teselli etmişti, sözler vermişti. Öpmüştü. Hangi basamakta durduğumuza kadar her şeyi hatırlıyordum. Tam da o basamaklara basarak tırmandım merdiveni.

Bizim kata sonunda gelebilmiştim. Dolaplara yaslanmış konuşan bir çift görmüştüm, hemen çaprazlarında arada onlara bakıyor olsa da telefonuyla uğraşan bir çocuk vardı. Onlara özeniyor gibiydi. Hayır, demek istedim. Sakın özenme, aşk o kadar da güzel bir şey değil.

Sınıfa giden tarafa döndüm ve ilerlemeye devam ettim. Gözüme yangın kapısı çarpmıştı. Dayanamayacağımı hissedip buraya gelerek ağlamıştım o gün. Beni duyup gelmişti yanıma, o endişeli bakışları hala aklımdaydı. Sevgili olduğumuz gündü. Dudaklarının dudaklarıma ilk defa değdiği gündü. Sıcak dudaklarını benimkilerde hissettiğim an bedenim karıncalanmıştı. Ah, o hissi hala hatırlıyordum.

Sınıfa girmemle birlikte duvar kenarında oturan Jake hyung ve Sunghoon hyungu görmüştüm. Gözlerim istemsizce sırasına kaymıştı. Orda olmayacağını biliyordum, ancak bir umut gelmiştir diye düşünmüştüm. Sunghoon ve Jake hyungun gülüşerek konuşmaları beni gördüklerinde kesilmişti. Gözlerinde acıma duygusunu görebiliyordum. Her gün bu muameleye maruz kalmaktan nefret ediyordum.

"Günaydın Wonie." Sunghoon hyung gülümseyerek elini salladı. Onun gülümsemesine karşılık verdim.

"Günaydın." En arkadaki sırama oturdum. Sıranın tam yanında iki silüet birbirlerine sarılıyor ve gülerek öpüşüyorlardı. O silüetler bizdik. Başımı iki yana sallayarak bu halüsinasyonu aklımdan atmaya çalıştım. Çantamdan kitaplarımı çıkardım sessizce. Yan tarafta Jake ve Sunghoon hyungun gülüşmelerini duyabiliyordum. Onlara döndüğümde bir anda ciddileşmişlerdi. Bunu yapmalarından nefret ediyordum.

ɪ ᴡɪsʜ ʏᴏᴜ ʟᴏᴠᴇ | ᴊᴀʏᴡᴏɴ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin