《³》

1.5K 145 114
                                    

"Çok çok çok özür dileriz Wonie~" dudaklarını büzmüş bana bakan Niki'yle kıkırdadım. Çantamı koluma asıp yürümeye başlarken beni takip ediyorlardı.

"Tamam Niki, sorun değil dedim ya." Niki ensesini kaşıdı kararsızlıkla.

"Of hep o Sunoo mudur nedir onun yüzünden. Sinirden nasıl gözüm döndüyse yanımdaki çocuğu göremedim amına koyayım." Niki kendine söverken gözlerimi devirdim.

"Dimi abi ya bende Jake'e sinir oldum. Aptal aptal konuştu çocuk ne hale geldi bizim yüzümüzden. Won bizi affedebilecek misin?" Sunghoon hyung beklentiyle bana bakarken ofladım ve yürümeyi kesip olduğum yerde durdum. Benimle birlikte onlar da durmuşlardı. Bu hallerine güldüm.

"Ay tamam dedim ya! Sizi suçlamıyorum ben konuşmak isteyen bendim sonuçta. Başımı şişirdiniz ya." diye söylenirken Niki hemen telaşla çantasından su çıkardı.

"Başın mı ağrıyor? Al su iç ağrı kesici falan da vereyim mi? Of kriz yetmemiş gibi bir de başını ağrıttık. Hoon hyung amk senin." Onların bu haline ağlamaklı bir gülüş attım. Onların yanında üçüncü kriz gecirişimdi bu ve her seferinde böyle yapıyorlardı. Beni önemsediklerini bilmek güzeldi. En azından beni umursayan birileri vardı. Öğretmenlerime her seferinde krizlerimde ailemi aramamalarını tembih ediyordum. Çünkü bunun için bile sıkıntı çıkarabiliyorlardı.

"YA OF! Salak mısınız acaba? Bir şeyim yok iyiyim ben!" Niki kafası karışmış bir şekilde kalakaldı. Sunghoon hyung da inkar etmeye devam ediyordu.

"Ya velet sus sende konuşup duruyorsun bana atıyorsun suçu ne vardı Sunoo'ya cevap vermesen sanki senin yüzünden!" İkisine de gözlerimi kısarak baktım.

"Artık konuyu kapatabilir miyiz? Benim hatamdı, konuşmaya tek başıma gitmemeliydim. Artık eve gidebilir miyiz?" Ikisi de bir şey demeden beni takip etmeye başladılar.

"Ha ayrıca Hoon hyung, aegyo yaparsan affedebilirim." Gülmeye başlarken Sunghoon hyung ofladı. Bir anda parmağını yanağına bastırıp gülümsedi.

"Beni affeder misin Woniee~" onun bu beceriksiz aegyosuna karşılık Niki'yle birbirimize baktık ve gülmeye başladık.

"Gülmeyin amk." Niki'yle kendimizi durdurmaya çalışırken Sunghoon hyung önden önden yürümeye başlamıştı. Asla aegyo yapmazdı, sevmezdi. Benim için kendini suçlu hissedip yapması bir tık duygulandırmıştı beni.

"Tamam gülmüyoruz." Yan yana yürüyüp farklı konulardan konuşmaya başlarken kısa süre sonra yollarımız ayrılmıştı. Ikisi de beni bir şey olursa hemen haberdar etmemi sıkı sıkı tembihlemişlerdi. Benim için çok endişelendiklerini biliyordum bu yüzden onlara minnettardım.

Ev görüş açıma girdiğinde sıkıntıyla nefes verdim. Kabuslarımın asıl yeri karşımdaydı işte. Bu kapıdan çıktığım an yüzüm gülüyordu ama içeri girdiğim an gülüşüm soluyordu.

Cebimden anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri girdim. İçerisi içki kokuyordu, her zamanki gibi. Babam muhtemelen koltuğun birinde sızmış uyuyor olmalıydı. Sessizce kapıyı ardımdan kapatıp odama çıkmak istemiştim ki bu pek mümkün olmadı.

"Jungwon buraya gel." Arkamdan gelen abimin sesiyle gözlerimi sıkıca bir kaç saniye kapatıp sonra açtım. Arkamı dönüp yanına ilerledim.

"Efendim." mırıldanmıştım. Aileme karşı hicbir zaman sesim çıkmıyordu. Bundan nefret etsem de hep böyleydi.

"Telefonunu ver." Koltuğa yayılmış sırıtırken hicbir şey demedim ve cebimdeki telefonu uzattım. Elimdeki telefonu alıp karıştırırken başımı eğmiş parmaklarımla oynuyordum. Garip bir şekilde benim kimseyle konuşmamı istemiyordu, sürekli kontrol ediyordu. Ona göre anksiyetem nedeniyle kusurluydum ben. Kimseyi rahatsız etme lüksüm yoktu. Aslında küçüklüğüme dayanırdı bu. Beni arkadaşlarına tanıtmak bile istemezdi. Bazen tanımazlıktan gelirdi, onun kardeşi olmamdan utanıyordu. Oysa benim ona hicbir zararım yoktu. Evet, hastaydım evet kimseyle kolay kolay konuşamıyordum. Ama benim de duygularım vardı.

ɪ ᴡɪsʜ ʏᴏᴜ ʟᴏᴠᴇ | ᴊᴀʏᴡᴏɴ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin