《²⁶》

884 99 111
                                    

Jay

Jake'in fazla yüksek çıkan kahkaha sesiyle birlikte yüzümü ekşittim. Bu çocuğa sevgili yapmak kesinlikle yaramamıştı. Sanki başka işleri yokmuşçasına 7/24 telefonda konuşuyorlardı. İzlediğim diziyi durdurup iç çekerek telefonumu kontrol ettim. Jungwon'dan bir bildirim yoktu. Sıkıntılı ailesi sebebiyle ilişkimizi onlardan saklamak zorundaydık. Bu nedenle de onunla telefonda konuşamıyordum, sadece okulda görüşebiliyorduk ki bu benim ona olan özlemimi gidermekten çok uzaktı.

Ellerimi saçlarımın içinden geçirerek başımı oturduğum koltuğa yasladım. Abisinin ona yaptıklarını gördükten sonra o evde kalması beni korkutuyordu. Onu anlıyordum, kimseyi uğraştırmak istemiyordu ancak ona belli etmemeye çalışsam da bu durumdan hiç hoşnut değildim. Onun zarar görmesi beni çileden çıkaran sayılı şeylerden biriydi. Eğer bir daha bu durum tekrarlanırsa kendimi tutabilir miydim bilmiyordum.

Onun o çocuksu gülümsemesi ve kedi gözleriyle bana bakışı aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum. Ne ara bu seviyeye gelmiştim bilmiyordum ancak onun için her şeyi yapabilirdim, bunu biliyordum. Çoktan hayatımın merkezine koymuştum onu, onsuz yaşayabilmek artık imkansızdı. Aşık olmuştum bir kere. Bu düşünceme gülümsedim. Bu zamana kadar ne Amerika'da ne de bazı yaz tatillerinde Kore'ye geldiğimizde beni kendine onun kadar aşık edebilen biri daha olmamıştı. Çünkü o farklıydı. Bir bakışıyla içimde kargaşaya sebep olan tek insandı. Onu ne kadar sevdiğimi anlatmaya kelimeler bile yetersiz kalırdı.

"Ne yapıyorsun hyung?" Sunoo ıslak saçlarını geriye yatırarak salona girdiğinde beni anlamsız bakışlarla süzmüştü. Ciddi yüz ifademi bozmadan onu cevapladım.

"Halay çekiyorum." Gözlerini devirdi ve tekli koltuğa oturarak telefonunu çıkardı.

"Formundasın yine bakıyorum da."

Ona cevap vermeden gözlerimi kapattım ve öyle durmaya devam ettim. Son günlerde aklımı başka bir düşünce daha işgal ediyordu. Yıl bittiğinde üçümüzün de Amerika'ya dönmesi gerekecekti, çünkü bir yıllığına değişim öğrencisi olarak gelmiştik buraya. Bu da ayrılmamız gerekeceği anlamına geliyordu ve bunu düşünmek bile canımı fazlasıyla yakıyordu. Başta bir yıl okumak için Kore'ye gelmeye sıcak bakmamıştım ancak şuan gitmek istemiyordum.

Masanın üstünde duran telefonum çaldığında kimin aradığına bakmak için doğruldum. Babamın ismini görmek içime huzursuzluk dolmasına neden olmuştu. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu, babamın bu saatte aramasına imkan yoktu. Önemli bir şey olduğunu anlamıştım. Kaşlarımı çatarak telefonu açtım. Sunoo da bakışlarını telefondan çekmiş ve bana odaklanmıştı.

"Alo?" Tereddütle konuşmuştum. Bir şey olduğunu biliyordum ancak içimden bir ses hiç hoşuma gitmeyecek bir şey olduğunu söylüyordu.

"Jay bu gördüklerim de ne?" Babamın öfkeli ve bağıran sesi üzerine kaşlarım daha çok çatıldı.

"Ne demek istiyorsun?" Babam sakin olmak istercesine nefes almıştı. Merak duygum gittikçe büyüyordu.

"Ben seni oraya beni rezil etmen için mi gönderdim? Bu fotoğraflar da neyin nesi?!" Hızla telefonu kulağımdan indirip babamın gönderdiği resimlere baktım. Başımdan aşağı sıcak su dökülmüş gibi hissederken resimlere bakakaldım. Bugün gittiğimiz lunaparkta benim ve Jungwon'un açıkça birlikte olduğumuzunı belli olduğu fotoğraflardı. Kimin çektiği belli değildi, gizlice çekilmiş gibiydi.

"Konuşsana!" Hiddetli sesine karşılık hala bir şey dememiştim. İnkar etmem imkansızdı, fotoğraflar çok netti. Sunoo merakla yanıma oturup baktığında şokla elini ağzına kapatmıştı.

ɪ ᴡɪsʜ ʏᴏᴜ ʟᴏᴠᴇ | ᴊᴀʏᴡᴏɴ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin