İstemeye istemeye gözlerimi açtım. Gökyüzü hala karanlıktı ve yıldızlar hala bana gülümsüyor demekti bu. Başımı kaldırarak yıldızlara baktım. "Sizce Know'da beni bırakıp gider mi? Sizce aynı şeyler yaşanır mı?" dedim fısıltılı bi sesle. Gözlerim kafasını göğsüme yaslamış olan sevgilimi buldu. Eğer burda daha fazla durursak ikimizde hasta olucaktık. Bu düşünceyle battaniyeyi üstümden atıp Know'a sardım. Onu uyandırmamaya çalışarak kafasını geriye yaslamasını sağladım ve kucağma aldım. Bu fırsatta yüzünü inceledim dikkatlice. Uzun kirpiklerindeki kurumuş izleri gördüm. Muhtemelen uyumadan önce ağlamıştı. "Yine benim yüzümden mi ağladın? Özür dilerim sevgilim." hafif bi şekilde yanağına bir öpücük kondurduktan sonra onu alt kattaki odasına doğru götürdüm. Yatağına yatırıp bir de üstünü örttükten sonra yatağının başucuna oturdum ve elini tuttum. Kendimi sonlandırmadan önce onun benden nefret etmesini sağlamalıydım. Fakat kalbim buna izin vermiyordu. Yapamıyor işte insan. Eğer seviyorsa vazgeçemiyordu. Elini bırakıp odasından çıktım. Askıda duran ceketimi ve masada duran telefonumu alıp dışarıya çıktım. Beyaz ayakkabılarımı bağlayıp bana özel olan, kimsenin bilmediği yerdeki alanıma doğru yürümeye başladım. Orası beni rahatlatan yerlerden biriydi. Boş sokakta yürürken saati kontrol ettim. Saat 4:28'di. Sabah rüzgarı içimi üşütüyordu ama takmıyordum.
Yaklaşık yarım saat yürüdükten sonra o boş alanın demir kapısını açarak boş çimenlik olan küçük tepeyi çıkmaya başladım. Tepeye çıkınca ortada bulunan ağacın gövdesine yaslanarak gözlerimi kapattım. Burası bana annemi anlatıyordu. Ne zaman buraya gelsem kendimi annemin kucağındaymış gibi hissediyordum.
Bir araba sesiyle uyandığımda aşağıdaki demir kapının yanında durmuş olan siyah arabayı gördüm. Burayı bir tek benim bilmiyordum galiba. Kafamı çevirip ağacın gövdesine baktım. Gövde beni saklayabilecek kadar kalındı. O yüzden ağacın diğer tarafına geçtim ve tepeye çıkan çifti inceledim. İkisinin de saçının boyası aktığı için sarışındı. Biri uzun, diğeri kısa.Siyah eşorfman takımımın cebinden çıkarttığım telefonla saati kontrol ettim. Saat 9:48'di. Muhtemelen kahvaltı yapmaya gelmişlerdir diye düşündüm. Yapacak birşey olmayınca buraya gelen çifti izlemeye karar verdim. Uzun boylu çocuk arabaya dönmüştü, kısa boylu çocuk ise hemen yanındaydı. Uzun olan kısa olana beyaz bir örtü verince çocuk tekrar ağacın yanına gelerek örtüyü sermiş ve sepetle yukarıya çıkan oğlanın kucağına atlamıştı. Daha sonrasında ise ikisi birlikte oturunca birşeyler yiyip aynı zamanda sohbet etmeye başladılar.
"Sevgilim burayı nerden buldun, çok güzel burası."
"Bi ara geziyordum ve buraya rastladım. Buranın güzelliğini görünce de seni bi ara buraya kahvaltıya getirme fikri geldi. Umarım sevmişsindir Felix."
"Sevmedim Hyunjin. BA-YIL-DIM."
Sohbetleri sırasında isimlerini de öğrenmiş oldum. İkisi bi süre daha kaldıktan sonra gitmişlerdi. Hala ağacın arkasında oturuyordun. Bi yandan da Know'la benim eski halimizi düşünüyordum. Olaylardan önceki Know ve beni. Keşke geçmişe gidebilseydim. Keşke herşeyi engelleyebilseydim. Bunları düşünürken çalan telefonla pozisyonumu dikleştirdim ve arayan kişiye baktım. Arayan sevgilimdi.
"Sevgilim nerdesin, evde bulamadım da seni."
"Dışardayım. Sonra gelirim eve."
"Tamam, endişelenmiştim de seni bulamayınca sorayım dedim."
"Tamam, görüşürüz."
"Sanada görüşürüz sevgilim, seni seviyorum."
Know telefonu kapatmıştı ve ben yine rahat pozisyonumu almıştım.
Burda bi süre daha kalmaya ihtiyacım vardı.
...
(Bu bölümde geçen Felix ve Hyunjin anını yine benim yazdığım "Anlaşılma | Hyunlix" ficinin 2. Bölümünden bulabilirsiniz.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor his | Minsung
FanfictionM: Bak Jisung, senin için saçımı en sevdiğin renge boyattım. Nasıl olmuş? H: Biliyor musun Min? Mor rengi seven insanlar hayatlarında bir kez olsun intihar etmeyi düşünmüşlerdir. H: Sen sakın o rengi sevme. Lakin bana soracak olursan ben mor rengine...