13

39 1 8
                                    

Minho'nun bakış açısı

Ambulanstan çıkıp koşan ekipleri gördüğümde nefesim kesilmişti. Jisung'un evine gidiyorlardı. Hayır, kendine bişey yapmamıştır o. Değil mi? Kahretsin! Arabadan fırladığım gibi ekiplerin arkasından koşmaya başladım. Basamakları çıkarken kendi kendimi teselli etmeye çalışsam da başarılı olmuyordu. Kalbime bir sızı girmişti. Nerden geldi ki şimdi bu? Kalbimdeki ağrıyı göz ardı edip sonunda ekiplerin arkasında, Jisung'ların eski evinin önündeydim. "Efendim sağlık hizmetlileri!" Önüme duran adam seslendiğinde kapıyı bizimle yaşıt olduğunu düşündüğüm bir kız açtı. O da ağlıyordu. Ekipler kıza birkaç soru sorup içeri girdiklerinde en arkadaki kadın beni farketti ve içeriye girmemi engelledi. "Lütfen hanfendi. Onu yalnız bırakamam."

"Üzgünüm efendim. Sizi içeriye alamam. Lütfen inat etmeyin."

"Doktor Lia! Acil yukarıya sedye göndersinler!"

"Tabi efendim."

Sedye... Jisung, ne yaptın kendine. Kadın yakasındaki telsize bişeyler söyledikten sonra iki tane adam yukarıya çıkardıkları sedye ile birlikte eve girmişlerdi. Ama ben dışarda çıldırıyordum. "Lütfen hanımefendi, onu görmem lazım."

"Lütfen kurallara uyalım bayım. Eğer bir yakınlık durumunuz yoksa sizi içeri almam uygun deği-"

Kadın lafını bitirememişti ki ben hızlı bi şekilde eve daldım. Ev eskiden yaşanan olaydan beri kullanılmadığı için hala dağınıktı. Koşarak Jisung'un odasına girdiğimde kalbimdeki sızı da şiddetlenmişti. Yattığı sedyede, kar gibi bembeyaz cildi, üstüne çıkarıldığı için kan dolu sedyede öyle yatıyordu. Kapıyı açan kız ise koşarak odadan çıkmıştı. Benim ise başım dönmeye başladı. Neden Jisung? Sevmiyormuydun beni. Adımı dahi kullanmazdın, hep Know derdin. Sadece son görüşmemizde bana "Min" demiştin. Bu yüzden miydi? Dizlerim vücudumu kaldırmamıyordu daha fazla. Olduğum yerde sendelemeye başlamıştım. "Hocam, ne durumda?" Yanımda duran hemşire hemen Jisung'un yanında duran doktora sormuştu. "Ambulansa alın, doğru hastaneye. Hastayı kaybettik." Doktor bezle tampon yaptığı elini Jisung'un kalbinden çekmişti. Gözleri açıktı, sanki hala hayattaymış gibi. "Ben içerden hastayı kapatmak için gerekenleri getireyim hocam." Hemşire yanımdan ayrılınca bende Jisung'a yaklaşmıştım. "Beyfendi, hastanın yakını mısınız?"

"Evet. En azından öyleydim."

"Başınız sağolsun efendim. Ben hemen dönücem. Sizi 1 dakika yalnız bırakmam iyi olur." Dedikleriyle birlikte odadan çıkmıştı doktor. Elimi yanağına attım Jisung'un. Buz kesiyordu teni. Dudaklarına gitti parmaklarım. Mora dönüyordu o pembe dudakları. Göz kapaklarını buldu ellerim. Bi yandan onu okşuyor bi yandan o beni duyuyormuşçasına konuşuyordum. Aynı zamanda gözlerimden yaşlar boşalıyordu. "Canın yandı mı sevgilim. Öpmemi ister misin." Gözyaşlarım şiddetlenmeye başlamıştı. "Başta kandırıyorsun sanmıştım be Han. Meğersem ciddiymişsin. Özlemeyecek misin beni sevgilim." Sesim gitgide titriyordu. "Üşüyor musun sevgilim. Göz kapakların yoruldu mu?" Suratımı eğip yüzüne yaklaşmıştım. Bi parmağım göz kapaklarını bulduğunda yavaş yavaş kapattım onları. Son gördüğü şey bendim artık. Son gördüğü, son duyduğu, son hissettiği, son.. "Efendim izin verirseniz hastaneye kaldırmamız lazım." Cevap veremedim karşımda duran doktora. Gözlerim bi elini tuttuğum Jisung'a kaydı. Gerçekten onu bırakıcak mıydım? Yavaş bi şekilde elini bırakmadan kulağına eğilip fısıldadım. "Görüşürüz Jisungie. Görüşürüz cennet meleğim. Görüşeceğiz..." Her ne kadar istemesem de elini bırakıp doğruldum. Doktor ise beni onaylayıp yanındaki hemşire ile birlikte Jisung'un üstünü beyaz bir örtü ile kapattı. Kafasını kapatmadan önce son birkez baktım meleğime. Sonrasında gözlerim kararmıştı...

Kendime geldiğimde bir hastane odasında uzanıyordum. Gözlerimi açtığımda yanı başımda sandalyede oturan Jeongin'i gördüm. "Jeon-"

"Biliyoruz Minho. Hepimiz burdayız. "O" hariç." Sesi titriyordu. Ağlamamak için kendini tutuyordu oğlan.

Bahsettiği kişiyi anlamıştım. Yavaş bi şekilde yataktan doğruldum ve ayağa fırladım. "İstersen biraz daha dinlen Minho Hyung."

"Gerek yok. Diğerleri nerde?"

"Gel götüreyim."

Koluma girip birkaç kat çıktıktan ve döndükten sonra koridordaki oturaklarda dizlen tayfayı gördüm. Jisung'u buluşturduğumuz Chan Hyung bile burdaydı. Karşımdaki kapıda yazan yazıyı okuyunca tekrardan gözlerim doldu. Ameliyathane...
"Gel otur şöyle." Beni kolumdan sürükleyip oturturduğunda kafamı ellerimin arasına alıp hıçkırmaya başlamıştım.

Aradan biraz süre geçmişti. Doktorlardan biri kapıdan çıkınca Chan Hyung hemen oturduğu yerden kalkmıştı. "Ne oldu doktor bey?"

"Hastamızın dosyasını incelerken bir not bulduk. Notta ölmesi durumunda kullanılabilir organlarını bağışlamak istediğini belirtmiş. Bizde gerekeni yaptık. Arkadaşınız her ne kadar kendinin katili olsa da, aynı zamanda bir kahraman. Ona sahip olduğunuz için çok şanslı olmalısınız."

Doktorun dedikleriyle gözyaşlarım tekrardan akmaya başladı. Olmalısınız, ama o artık yoktu ki.

Öylece başımı eğmiş hala oturaklarda oturuyordum. Ağlaya ağlaya gözyaşlarım bitmişti. "Arkadaşlar..." Tanıdık gelen sesle kafamı kaldırıp o yöne baktım. Hyunjin gelmişti, "O" 'dan kurtulmuş olmalıydı. Ama gözlerimi biraz kaydırınca hemen yanında "O" 'nu gördüm. Gerçekten yaptığı şeylerden sonra nasıl gelmeye yüzü vardı bunun. Ayağa fırladığım gibi üstüne doğru yürümeye başladım. Onu hastaneye ilk geldiğim an arayıp gelmemesi konusunda "nazikçe" uyarmama rağmen öylece ağlıyordu. "SKTİĞİMİN SURATINI GÖRMEK İSTEMİYORUM DEMİŞTİM. ANLATAMAMIŞIM GALİBA." Bi anda omuzlarımın kavranmasıyla durmak zorunda kalmıştım. "Tamam Minho. Şuan hastanedeyiz. Lütfen bağırma." Changbin bana titreyen sesiyle sakin olmamı söylüyordu. Beni biraz çekiştirip oturana geri otutturduktan sonra yanımdaki yerini buldu. Chan Hyung ise "O" 'na bişeyler söylemiş ve ikisini göndermişti. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla tekrardan gözlerimin dolduğunu hissettim.

...

 Mor his | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin