Yavaş adımlarla kapıya yöneldim. Nefesim çoktan daralmaya başlamıştı bile. Titreyen elimle anahtarı deliğe soktum ve kapıyı açtım. Hiçbirşey değişmemişti. Annemler babam burda o katille hayatta kalma mücadelesi verirken ortalık ve haliyle dağılmıştı. Olaydan sonra kanlar temizlense de halıda birkaç izi kalmıştı. Bu ortamdan uzaklaşıp eski odama girdim. Yatağımın üzerine atladım. Eskiden hep yatmadan önce annemin yanına giderdim. Şimdi ise gidebileceğim biri bile kalmamıştı. Karnımın gurultusuyla kafamı kaldırdım. Yatmadan önce bişeyler yesem iyi olurdu. Ama tek sorun bu eve yıllardır gelmediğim gibi yenilecek bir yemeğin de olmamasıydı. Yatağımdan doğrulup babamın odasına girdim. Babamın eşyaları hala yerindeydi ne de olsa. Babamın cüzdanından bişeyler almaya yetecek kadar bi miktar alıp evden çıktım. Gece geç saatlere kadar açık bir büfe vardı evin hemen yanında. "Merhabalar bayı-. Jisung?! Nasılsın koçum, seni görmeyeli baya oldu. Ailenden ne haber?" Adama karşı sessiz kalmıştım. Olanları bilmiyordu tabi. "Özür dilerim ama artık ailem yok. Tek ben varım, onlar gitti." Hemen yandaki dolabı açıp bir iki tane chessecake ve birkaç tane sandiviçi çıkarıp adamın önüne koydum. Birkaç tane çikolatayı da ekledim. "Bunlar ne kadar?"
"167 lira Jisung'çuğum." Cebimden parayı çıkarıp uzattım. "Teşekkür ederim Jisung'çuğum. Ayrıca başın sağolsun, bilmiyordum kusura bakma."
"Sorun değil kolay gelsin." Hızlı adımlarla apartmana geri döndüm ve basamakları hızlı bir şekilde çıktım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Evet adam beni biliyordu fakat eski halimi biliyordu. Ayrıca olanlardan haberi de olmadığı için onu suçlayamazdım. Evin kapısını açıp poşetleri mutfağa bıraktım. Aradan bir sandiviç seçip yemeye başladım. Acaba Know ne ya- bi dakika. Onu niye düşünüyorum ki. O artık yok. Hayata tutunmama destek olan o kişi de çıktı gitti. Artık kimsesizdim. Sandiviçimi bitirip yine odama geçtim ve kendimi yatağa bıraktım. Bi süre sonra aklımdan düşünceler geçmeye başladı. Acaba şimdi kendimi bitirsem mi? Hazır o benden nefret ediyorken. Kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.
Minho'nun bakış açısı
Şuan Jisung dışarıda biryerdeydi ve benim gözüme uyku gelmiyor du. Felix gittiğinden beri kapıyı açmaya çalışsam da başaramamıştım. Kim bilir Jisung şuan ne yapıyordu. Kendimi bir şekilde affettirmem gerekiyor. Ne yapsam, ne yapsam, ne ya- buldum! Jisung en sevdiği rengin mor olduğunu söylemişti. Zaten saçlarımı boyatmayı düşünüyordum. Her ne kadar çok hoşuma gitmese bile onun için saçlarımı mora boyayacaktım, tabi bu odadan çıkmanın bir yolunu bulunca. Kendimi böyle affettirme düşünceleri ile doldurarak sakinleştirmeye çalışsam da boştu. Odada sadece bir tane pencere vardı. Ve o pencere ise biraz yukarıdaydı ve benim geçebilmem için epeyce küçüktü. Kafamı kapıya vererek yere çöktüm. Gözlerim kendi kendine kapanmıştı.
Sabah kalktığımda yine gözümü aynı odada açtım. Bu odadan bi şekilde bugün kurtulmam gerekiyordu. Jisung'un başına her an birşey gelebilirdi. Önce kalkıp üstümü değiştirdim. Düz siyah bi eşofman takımı giyip ihtiyaçlarımı giderdikten sonra yine kapının önünü buldum. Kapıya hızlı bi şekilde yüklendim ani bi şekilde. Fakat bu kolumu acıtmak dışında bir işe yaramamıştı. Tam kapıya atlamayı tekrardan deneyecektim ki odanın kenarında duran birkaç eşya dikkatimi çekti. Jisung tırnaklarını bazen boyardı ve bazı eşyalarını burda unutmuştu. Bunların arasında bir törpü de vardı. Hızlı adımlarla törpüyü aldım ve kapının deliğinde oynatmaya başladım. Bi iki dakika uğraştıktan sonra kapıdan gelen sesle irkilmiştim. Kapı açılmıştı! Hızlı adımlarla odadan çıktım. Odadayken düşündüğüm gibi saçlarımı boyatmak için kuaföre sonrasında Jisung'u bulmaya gidecektim. Saçlarım ona bir süpriz olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mor his | Minsung
FanfictionM: Bak Jisung, senin için saçımı en sevdiğin renge boyattım. Nasıl olmuş? H: Biliyor musun Min? Mor rengi seven insanlar hayatlarında bir kez olsun intihar etmeyi düşünmüşlerdir. H: Sen sakın o rengi sevme. Lakin bana soracak olursan ben mor rengine...