7

36 4 2
                                    

Minho'nun bakış açısı

Jisung'un odasından ayrılıp kendi odama geçtim ve  Jeongin'i aradım. "Minho noldu, kabul etti mi?"

"Etti lan etti."

"Harbi mi. Valla bu saate kadar senden cevap bekliyordum, değdi be."

"Bide kanka sana bişey anlatmam lazım."

"Anlat kanka."

Hyunjin'le yaşadığını anlatır ( Anlaşılma ficinden bulabilirsiniz )

"Oha kanka, harbi mi?"

"Lan yanlışlıkla düştüm. Sonra da bastım geldim eve utançtan."

"Aferin kanka."

"Bence kapatalım kanka yarın görüşürüz."

"Benimde yatmam lazım. Bu saate yatacağımı düşünecek olursak yarın ruh gibi kalkacağım kesin."

Telefonu kapatıp üstümü değiştirdim. Yatağa atladığım gibi de uyumuştum zaten.

Sabah saat 8'de kurduğum alarmla birlikte uyandım. Acaba Jisung hala uyuyor muydu, ya da uyanık mıydı? Ses çıkarmadan yavaş adımlarla üst kata çıktım. Jisung uyuyorsa onu uyandırmak istemiyordum. Odasının kapısını dikkatli bir şekilde aralayıp kafamı uzattım. Jisung yastığına sarılmış sevimli bir şekilde uyuyordu. Uyuduğunu görünce içim rahatladı. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Jisung kıpırdanarak yastığı bıraktı ve sırtüstü bir yatış pozisyonuna geçti. Ama hala uyuyordu. Yavaşça yanına yaklaşıp yanına uzandım. Başı bana, sağa tarafa eğikti. Bu fırsatta onun yüzünü inceledim. Dolgun yanakları onu bir sincapta benzetiyordu, çekik gözleri beni benden alıyordu, dudakları... dudakları aralıktı Jisung'un. Dudaklarına bakınca onu öpmeyi ne kadar özlediğimi farkettim. Yavaşça yaklaşıp belini kavradım ve suratlarımızı yaklaştırdım. Hafif bir şekilde dudaklarını buldu dudaklarım. Onu öptükçe kendime yakınlaştırıyordum. Onun dokunuşları, öpüşlerini özlemiştim. Jisung'un kıpırdanmaları artmıştı, uyanıyordu. Pozisyonumu koruyarak dudaklarını ayırdım ve gözlerini açmasını izledim.

Jisung'un bakış açı

Dudaklarımda garip bi his vardı. Oynuyorlardı. Bi dakika, biri belimi kavrıyor? Yavaş yavaş uyanıyordum. Bi anda dudaklarındaki his gidince yavaş bi şekilde gözlerimi açtım. "Günaydın sevgilim. Öpülerek uyandırılmayı özledin galiba."

"Ne işin var senin dibimde! Kalk yatağımdan, defol!"

"Hadi ama Jisung. Nasıl öpüştüğümüzü bilirim, şimdi mi utanıyorsun."

"Know sana çık dedim!" Yatağımdan doğrulup oturma pozisyonuna geçtim. Aynı zamanda kafamı eğerek yüzümü Know'dan saklamaya çalışıyordum. "Bi daha bana dokunma."

"Hannie senin vücudunu iyi gezmişliğim var. Bunu biliyorsun değil mi?" Oğlan kıkırdamıştı.

"Know!"

"Tamam tamam. Uzun zamandır seni böyle uyandırmıyordum. Aslında henüz uyandırmayacaktım da. Ama ne yapayım, dudaklarım dudaklarını özlemiş. Vücudunu gezmeyi özledim."

"Bu konuşmayı bitirsek iyi olur."

"Sen nasıl istersen bebeğim. Hadi 15 dakikaya çıkalım. Hazırlan sen."

"Hazırım zaten."

"Bi dakika, Jeongin'in yaptığı kazağı mı giydin sen. Gerçekten sevdin demek. Bende üstümü giyineyim sonra çıkalım."

"İyi şimdi çık odamdan."

"Nasıl isterseniz prensim."

Know yüzünde bi sırtışla odamdan kalkmıştı. Bende kalkıp odamdaki lavaboya girdim. Aynanın karşısında gri saçlarımı da düzeltip çıktım ve alt kata indim. Kapının önüne çöküp Know'u beklemeye başladım. Know üstünde benimkilere benzer ama siyah bir tişört ve hırka giyerek gelmişti. "Takım oluruz diye düşünmüştüm. İyi yapmışmıyım?"

"Yakışmamış."

"Senden başkasına yakışmaz zaten sevgilim. Hadi kalk ta gidelim."

Bana uzattığı eli tutmadan kalktım ve ikimiz de yüksek tabanlı converslerimizi giyip çıktık. Arabada yerimizi bulduktan sonra bir parkın önünde durduk. Arabadan inince Know yanıma geldi ve elimi tuttu. "Bırak elimi, bana dokunma demiştim."

"Neyse sevgilim hadi gel biraz taze hava alalım sonra da bişeyler yemeye gideriz."

Elini çekti ve yürümeye başladık. 5 dakika falan sonra parkın bir köşesindeki bir çardağın önünde durduk. "Sktir. Telefonumu unutmuşum. Sen otur sevgilim ben alayım geleyim." Know giderken bende çardağa girmiş ve oturmuştum. Kollarımı bağdaştırıp sırtımı da arkaya vererek Know'u beklemeye başladım. Gözlerim kapalı bir şekilde bekliyordum ki yanımdan gelen yabancı bi sesle gözlerimi açıp solumda duran adama baktım. "Kusura bakmayın buraya otursam olur mu. Yalnız oturmayı pek sevmem de."

"Lütfen gider misiniz, hem yanda birsürü boş var. Gidin oraya oturun."

"İzin verdiğiniz için teşekkürler!" Adam gamzelerini sunarak karşıma oturmuştu. Şaka mı bu. Eski pozisyonumu aldım. Tam gözlerimi kapatacaktım ki benimle konuşmaya başladı. "Bugün güzel bir sabah değil mi?"

"Bilmiyorum."

"Eğer izin verirseniz adınızı bilmek istiyorum. Ben Chan. Peki siz?"

"Size adımı vermeyeceğim."

"Lütfen kaba olmayın, bir soruydu sadece."

Derin bir nefes alarak " Han. Adım Han."

"Adınız çok güzelmi-"

"ANASINI SKTİĞİM MİNHO. NERDESİN HAYVAN OĞLU HAYVAN."

Felix parka bağırarak girmişti. Gözleri birini parçalamak istiyorcasına etrafta dolanıyordu.

* ( Tanrısal bakış açısı )

Ağacın arkasında Changbin'le çardaktaki konuşmaları dinleyen oğlanın parkta bağıran çocuğu görmesiyle şaşkına uğramıştı.

...

 Mor his | Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin