2.5

26.2K 1.1K 186
                                    



Yaşar Kurt -Samistal Yaylası

2.5




Gözüme vuran güneş karşısında yanıma güneş gözlüğümü almadığıma lanetler savuruyordum. Kış güneşiydi ama yakmıyordu, sadece gözlerimi rahatsız ediyordu. "Ya alerjim tutacak." diye söylenirken Nur beni çok umursamadan elindeki telefondan mesaj yazmaya devam etti. İkimiz de yoğun bir hayata sahip olduğumuz için konuşma fırsatı yakalayamamıştık ama şimdi ders çıkışı yarım saat oturalım diye planlamışken Nur telefonu elinden bırakmıyordu. "Telefonla oynamaya devam edeceksen ben eve geçeyim."

Karşımdaki insanın telefon ile oynaması bana yapılan bir saygısızlık gibi geliyordu tabii sevgiline haber verirdin, ailene bilgilendirici bir mesaj yazardın ya da aciliyeti olan durumlar olabilirdi ama kısa sürmeliydi. "Ya bıraktım, bıraktım." dedi ve elindeki telefonu kilitleyip siyah montunun cebine koydu.

"İyi, Star'a mı gidelim ?" diye sordum çünkü kampüsten dışarıya çıktığımızda caddede kafeler yan yana dizilmişti.

"Olur bebiş." diyen Nur ile okuldan çıkıp oturacağımız kafeye doğru ilerledik. İçeriye geçtiğimizde ben latte Nur ise filtre kahve söylemişti, siparişlerimizi alıp cam kenarındaki bir masaya geçtik. "Bir kahveye kırk lira ödediğimize inanamıyorum ya." diye söylenen Nur'a umutsuz bakışlarımla bakmaktan başka bir şey yapamadım bizim ailelerimizin durumları bizi okutmaya yetiyordu fakat İstanbul'da bu şartlar altında okuması özellikle de dışarıdan gelen öğrenciler için çok zordu.

"Neyse," dedikten sonra kahvesinden bir yudum aldı. "dökül bakalım bu sıralar seni çok mutlu görüyorum." diyen Nur ile dudaklarım utangaç bir eda ile kıvrıldı. Yağız ile aram benim ona yapıp götürdüğüm sarmalardan sonra biraz daha düzelmişti, o gün dükkândan çıktıktan sonra beni güzel bir yere balık yemeğe götürmüştü orada biraz daha konuşmuştuk ve Yağız'a kendimi daha rahat anlatabilmiştim. O günün üzerinden iki hafta geçmişti ve Yağız ile çok fazla görüşemesek de her gün telefondan görüntülü konuşuyorduk ve çoğunda da arayan ben oluyordum. Sözler tutulmak için verilirdi ve ben de kendime ve Yağız'a bir söz vermiştim; mutlu olacaktım, beni mutlu eden ise oydu.

Nur'un çok fazla olmasa da Yağız ile aram da olanları bilmesinin rahatlığı ile "Sevilmek insanı mutlu ediyor." dedim.

"Peki sevmek?" diye soran Nur ile derin bir nefes verdim." Sanırım," dedim tereddütlü bir eda ile ama tereddüdümün sebebi duygularım değildi, hislerimi Yağız'dan önce başka birine söyleyecek olmamdı. "o da insanı mutlu ediyor. Mutluyum, sanki uzun zamandır hayatımda eksik olan bir şey vardı da Yağız gelip onu tamamladı. Gerçekten böyle her şeyi yaparken suratımda bir gülümseme var sanki biri dünya yanıyor dese yanar yanar söner buna mı üzülüyorsun diye yanıt veririm. Garip ya."

Nur'un gülmeye başlaması ile kaşlarımı çattım, çevreden birkaç kişinin bakışı bize doğru döndüğünde alttan ayağımla ayağını dürttüm. "Kızım ne gülüyorsun, millet bize bakıyor."

"Ay," dedi Nur gülmelerinin arasından. "sen aşıksın arkadaş."

"Ne var bunda?" diye sormamla Nur'un suratındaki gülümseme soldu ve birden ciddi bir hal oldu. "Oha," dedi ani bir şekilde. Gözbebekleri büyümüştü ve dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı. Neden böyle olduğunu anlayamıyordum. "bizim ketum Gökçen aşık olduğunu kabul ediyor demek, Allah'ım taş yapacak taş." demesi ile alttan ayağına bir defa daha buldum ama sonra söylediklerini düşündükçe dudaklarım tekrar kıvrıldı.

"Galiba öyle bir şeyler oluyor bana," dediğimde Nur'un tekrar gülmeye başlaması ile "kızım sussana!" diye söylendim. Ben Nur'a kızmaya devam ederken telefonuma gelen arama ile sustum. Gökhan arıyordu, geçen olayın hesabını daha soramamıştım ve aramasına da şaşırmıştım. Feyza buradayken daha çok iletişimimiz olurdu daha yakındık ama sonrasında işler değişmişti. "Efendim Gökhan," diye aramayı yanıtladım.

Yağız Yerin GökçeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin