7

1.3K 41 0
                                    

Evrim'i sırtıma alarak motele getiriyordum. Anahtarları sinema görevlisinin dediği gibi koyduktan sonra motele doğru ilerledim. Evrim ince (benim deyimimle sıska) kollarını boynuma, bacaklarını belime dolamıştı.
Size burada bir sır vermek istiyorum. Evrim 40-45 kilo bile etmiyordu fakat içimdeki ona karşı olan hisler 1 ton çekiyordu. Neden ona karşı böyle hissediyorum hala anlamış değilim. Belki bana bu kadar yakın olduğu ya da bu kadar güzel güldüğü için onu sevdiğimi sanıyordum. Fakat sonra anladım gerçek aşkın anlamını...
İnsan hep kendine en uzak, en ulaşılamaz insana aşık olur. Çünkü onu kendinden farklı olduğunu sandığı için sevdiğinin eşsiz olduğunu düşünür. Ona ulaştıktan sonra eşsiz olmadığını, sıradan olduğunu anlayınca aşk biter... Ben hala Evrim'in farklı olduğunu düşünüyordum. O diğer insanlara benzemiyordu. Eğer onun bir eşi olması gerekiyorsa ben onun eşi olurdum. İkimizde bu kapkaranlık dünyadaki iki minik ışık parıltısıydık. Birleştiğimizde tüm dünyayı aydınlatabilirdik belkide...
O akşam gene motelde kaldıktan sonra yola devam ettik. Halamın haritada işaretlediği yere bakılınca neredeyse yolun başındaydık. Annesi bu ülkeden değildi. Başka bir ülkede doğup sonradan buraya kaçmış ve burada yaşamaya başlamıştı. Öldüğünde ise tekrar doğup büyüdüğü topraklara gönderilmişti. Bu yüzden Evrim annesinin ölüm haberinden başka hiçbir şey bilmiyordu.
Neden uçakla gitmediğimizi defalarca kendime sordum. Sonra atladığım bir detayı fark ettim. Ne ben arabayla bir yolculuğu ne de Evrim'i götürmeyi kendim istemiştim. Bunların hepsini halam düşünürken, hayat ise geleceğimizi kader halısına ilmek ilmek dokumuştu.
Halamın neden böyle bir şey yaptığı çok açıktı. Almanya'da rahat olmadığımı biliyordu. En azından vicdanımı rahatlatmak ve öldürdüğüm kadının kızını anlamam için benden böyle bir şey yapmamı istemişti. Çünkü tüm hayatımı bir hedef olmadan geçiremezdim. Hedefi (yaşama sebebi) olmayan insanlar gibi bende intihar masasında son kadehimi kaldırırdım.
Evrim her zaman olduğu gibi sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturmuş panayırda bulduğu bir dergiyi okuyordu. Bir süre sonra okumaktan sıkıldı ve başını cama yasladı. Sıkıntıya başını sağa sola salladı. Sormadan yapamadım.
"Ne oldu Evrim?"
"Sinemaya gittim ama izleyemeden uyuya kalmışım.
"Bir gün tekrar gideriz."
Evrim ofladı. Her hali bana şirin görünüyordu. Kendimi onun o şirin yanaklarını sıkarken düşünüyordum.
Sonra aklıma Evrim'le yolculuğumuzun sonu aklıma geldi. Ne olacaktı o zaman? Onu bir daha göremeyecek miydim? Herşey o noktada bitecekse Evrim'e olan hislerim de o zaman bitecek miydi? Belki onu kandırabilirdim. Bu 3 ay için olacak yolculuğumuzu daha da uzatabilirdim. Böylece yolu yarıladığımızda yaz tatili bitmiş olur ve Evrim okula gitmek zorunda kalır. Yakınlarda bir yerde ev tutar onu bir okula yollardım. Hem koca bir sene onu yanımda tutarım. Yaz tatilinin bitmesine yakın bir hasta numarası ile yarısını harcar ve diğer yarısında yolculuğu uzatarak gene okula yollayabilirdim. Bu sayede 3 ay yerine 3 yıl birlikte olabilirdik.
Ne güzel hayallerim vardı ama adı üzerinde. Hepsi bir hayal...
3 yıl sonra Evrim 18 yaşına gelmiş olacak. Bu güzelliği, doğallığı minik avuçlarının arasından kayıp sonsuzluğa karışacak.
Evrim'in güzelliği gitse de onu sevebilirdim belki. Ama bir süre sonra aklıma o pislik ergen serseriler geldi. Evrim'i saçlarını dikleştirip, kot pantolon ve üzerinde isyancı tişörtler giyen, suratı sivilce torbası olan bir erkekle düşünmek sinirlerimi oynatıyordu. Hele bir de öyle bir serseri ile pis bir arka mahalle arasında iğrenç bir şekilde saflığını kaybettiğini düşünmek istemiyordum.
Birden ani fren yaptım. Önüme atlayan otostop çekenlerden birisiydi. Genç bir erkek ve bir kızdı. Yaşlarını tahmin etmem gerekirse Evrim'den büyük benden ise küçük ya da benimle aynı olmaları gerekiyordu. Kızın boyanmış sarı saçları omuzuna geliyordu. Kısa bir kot şort ile uzun bacaklarını belli ediyordu. Üzerine giydiği beyaz tişörtle belinin inceliği belli gibiydi. Belki biraz daha kendine önem göstererek Evrim'in dergilerinin kapağındaki kızlar gibi olabilirdi.
Erkek ise kumral saçlarını havalı sandığı bir hale sokmuş olmasına rağmen bence bir zibidiydi. Yeşil gözleri ile bize bakıyordu. Kıskanmak istemedim ama Evrim'in posterlerdeki erkeklere bakışını o zibidi üzerinde gördüğüm için kötü hissediyordum.
Bu durum ilkel duygulardan geliştiğini bir pansiyonun televizyonunda izlediğim bir belgeselde öğrenmiştim. Erkek olan hayvanlar başka bir erkeğin, kendi dişisine yaklaştığını görünce dişlerini gösterir ve hırlarmış. Tabiki bir hayvan gibi davranmadım. Duygularımı yansıtmada beceriksiz olduğumdan bunları sadece içimde yaşıyordum.
Kız olan gülümseyerek el salladı ve camıma yaklaştı.
"Şey...Merhaba! Biz otobüsten yanlış durakta inmişiz. Bizi yakındaki bir otele bırakabilir misiniz?"
Evrim'in bakışlarını üzerimde hissettim. Beni kıskanmış olabilir miydi?
"Tabiki. Neden olmasın? Zaten bizde kız kardeşimle bir otel aramaya gidecektik."
Kız kocaman gülümseme ile sürekli teşekkür ediyordu ve bir yandan o zibidiyi çağırıyordu.
İkisi arka koltuğa yerleşti. Yerleşir yerleşmez Evrim ile konuşmaya başladılar. Ara sıra bana sorular soruyorlardı fakat kısa cevaplar veriyordum.
Öğrendiğime göre kızın adı Zeynep, o zibidin adı ise Kerim idi. Ayrıca ikisi kuzenmiş. Kısa bir tatil yapıp evlerine dönmeyi planlarken otobüste yanlış durakta inmişler.
Arabayı otelin önüne çektiğimde bize çok teşekkür edip otele girdiler. Bizde Evrim ile arkalarından ilerledik. Onlar odalarını tutmuşlardı. Garip olan sadece bir anahtarları olmalarıydı. Demek ki aynı odada kalacaklardı. Aslında pek garipsemedim. Her otelde iki yatağın olduğu odalar olabilirdi değil mi? Evrim ve bana ayrı ayrı iki oda aldım. İlk önce onu odasına gidip bıraktım. Odaların kapıları uzun koridorda karşılıklıydı. Ben onun çaprazındaki odada kalıyordum.
Girer girmez odanın içindeki banyoya ilerledim. Uzun bir banyodan sonra otel odasının karşıladığı pijamalardan birini giydim fakat eşofman altı benim uzun bacaklarıma kısa gelmişti. Pijamanın üst tarafı aynı kumaştan bir gömlek olduğu için gene kolları kısa gelmişti. Neden bu otelde 1.84 boylu birisi için bir pijama yoktu? Birden aklıma geldi. Burası Avatar Oteli değildi. Normal boylu insanlar içindi.
Yatak konusunda sıkıntı yaşamadım. Yatak iki kişilik ve büyüktü. Girer girmez uyudum. Çünkü dışarıda şiddetli yağmur yağıyordu ve uykumu getiriyordu. Başımı yastığa gömdüm ve uyudum. Gecenin bir saatinde bir kapı sesiyle uyandım. Birisi kapımı tıklıyordu. Saate baktığımda sadece 45 dakika uyuyabildiğimi gördüm ve sinirle kapıya ilerledim. Hızla kapıyı açtığımda karşımda Evrim vardı. Otelin verdiği benim mavi-beyaz pijamamın bayanlar için olan pembe-beyaz pijamayı giymişti ama boyu yüzünden hem bol hem de uzun gelmişti. elinde yastığını tutuyordu. Banyo yapmış olduğu hafif ıslak saçlarından belli oluyordu. Titreyen sesi ve dolan gözleri ile bana baktı. Yanakları hafifçe pembeleşmişti.
"Bora abi..."
Sesi zorla çıkmıştı. Yutkunup devamını getirdi.
"Şey...Ben bu gece seninle uyuyabilir miyim?"
Son cümlesini söylerken başını yere eğmişti. Birden gökgürültüsüyle kulaklarını kapadı. Bu sesten korkup yanıma gelmişti. Kabul etmemi söyleyen iç sesime uydum.
"Sadece bu gecelik!" dedim.

Küçük TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin