14

820 26 0
                                    

Uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Dün gece gördüklerim sadece bir rüyaydı ya da tam anlamıyla bir kabus...
Uyanmama sebep olan kapı sesine kalktım. Elimi saçımın içinden geçirirken kapıya ilerledim. Kapının deliğinden baktığımda kilolu bir teyze vardı. "Kim bu kadın sabahın köründe?" diye düşünürken kapıyı açtım. Açar açmaz konuşmaya başladı.
"Günaydın evladım. Herhalde siz yeni taşınmışsınız buraya. Taşınma telaşıyla yemek de yapamazsınız diye birkaç parça bir şey getirdim. Annen, baban nerede?"
"Sizede günaydın."
Kadın kocaman gülümsedi. Sonra elindeki büyük kaseyi uzattı.
"Şimdi siz taşınma telaşındasınızdır. Her taraf karmakarışıkdır. Ben sizi rahatsız etmeyeyim daha fazla. Akşama sizi yemeğe bekleriz. Annenlere de söyle. Sakın unutma! Hep beraber gelin. Gelirkende kaseyi getirin. Takım bozulmasın."
Derin bir nefes aldım. Hayatımda hiç bu kadar boş konuşan birisini görmemiştim. Kocası bu zamana kadar nasıl katlanmış bu kadına?
"Biz şu ilerdeki binanın üçüncü katında oturuyoruz. Hemen sağdaki dairede. Balkonda çamaşırlar olan. Gördün mü? Heh! Bekleriz akşama. Unutma tamam mı? Hadi görüşürüz! Annene babana selam söyle! Bekliyorum aksama. Gelmezseniz darılırım vallahi!"
"Olur teyzecim."
Kadın gittikten sonra kapıyı kapadım ve pencerenin kenarına gittim. Perdeyi hafif aralayarak, görünmeyecek bir şekilde aşağıya baktım. O çok konuşan teyze hemen etrafına ekibini toplamış, konuşmaya başlamıştı. Buraya gelmekle hata mı ettim acaba?
İzlemeyi bırakıp mutfağa gittim. Kapağı kapalı kaseyi bir köşeye bıraktım. Sonra kendime gelmek için banyoya gidip yüzümü birkaç kez yıkadım ve karnımın açlığını dindirmek için tekrar mutfağa gelip karıştırdım. Fakat tek bir şey bile yoktu. Bu yüzden teyzenin getirdiği kasenin kapağını kaldırdım. Koca bir kase dolusu zeytinyağlı sarma vardı. Sandalyeyi çekip yemeye başladım. Kadın çok gereksiz konuşuyordu fakat yemekleri çok iyiydi. Birden Evrim'in sesiyle irkildim.
"Zeytinyağlı sarma!"
Hızla gelip yanıma oturdu ve elini kutuya daldırmak için uzattı. Uzattığı sırada eline vurdum.
"Elini, yüzünü yıkadın mı sen?"
Evrim ofladı.
"Bir gün yıkamazsam ölmem ki!"
"Kalk çabuk elini yüzünü yıka!"
Evrim el çabukluğuyla bir tane sarma alıp hızla kaçtı. Bende arkasından öylece baktım. Sonra kendi kendime gülümseyerek odaya gidip üzerimi değiştirdim. Içeri girdiğimde Evrim'in yemek yeme tarzına alıştığımı fark ettim. Birden Evrim seslendi
"Nereye gidiyorsun?"
"Sende hazırlan. Markete gidip birkaç şey alalım."
"Dönüşte dondurma alalım mı?"
"Tamam ama hızlı ol."
Evrim kasedeki son zeytinyağlı sarmayı yedi ve hızla odasına gitti. Onun gelmesini beklerken camdan dışarı baktım. Çocuk sesleriyle dolu bu mahallede cidden sevimli bir cümbüş vardı.
Kadınlar çamaşır asıyor, bahçede halı yıkıyor, kapının önünü süpürürken çocuklardan şikayet ediyor, komşular cama çıkmış konuşuyordu. Bu kadar renkli bir mahallede Evrim'den başka bana yer yoktu.
Evrim odasından çıktığında gitmeye hazırdık. Beyaz şortunun üzerine rengi solmak üzere olan askılı, mavi bir tişört giymişti. Yeni kıyafetlere ihtiyacı vardı.
Arabayı çarşının önünde durdurdum. Böyle bir yerde büyük mağazalar yoktu. Kocaman bir çarşının içinde olan dükkanlar vardı. İlk önce mava gidip yeteri kadar sebze meyve aldık. Kasanın yanındaki tartının yanına gittik. Hemen yanımızda kilolu, bıyıklı, kirli beyaz gömlekli, önüne taktığı büyük önlükle manav belirdi. Çirkin gülüşüyle selamladı. Sonra Evrim'in elindeki poşeti alıp tartının üzerine koydu. Adam hemen sohbet başlattı.
"Buralı mısınız?"
"Yeni taşındık. Buralı değiliz." dedim.
"Valla iyi seçim yapmışsınız. Buraları bu zamanlar çok güzel olur. Hele akşamları daha güzel olur. Kaç kilo olacak bu?"
"2 kilo!"
"Ev kalabalık demek ki... Biliyor musun sizden önce burada Hamdi diye bir adam yaşıyordu. Tam tamına 6 oğlu 3 kızı vardı. O koca aile küçücük eve nasıl sığdı hâlâ aklım almıyor. Bir de kayınvalidesi-"
Evrim manavın sözünü kesti.
"Ne yapıyorsun sen?! Düzgün ölç şunu! Sanki arkadan ağırlık verdiğini görmedim."
Birden manavın yüzü kıpkırmızı kesildi. Bir şey diyecekmiş gibi ağzını açıp kapatmaya çalışsada vazgeçti. Sinirle tüm poşetleri hızlı hızlı ölçüp parayı söyledi. Para üstünü aldıktan sonra manavdan minik markete gittik. 7-8 paket makarna, tuz, şeker, çeşit çeşit baharat, salça, yağ, Evrim'in sevdiği çikolatalardan, kahvaltılık şeyler, deterjanlar ve daha bir çok şey aldık. Kasiyerdeki kız bu kadar çok şey aldığımızı görünce çok şaşırmıştı. Tüm poşetleri yüklenip arabaya ilerledik. Bagaj tamamen dolmuştu. Geri kalan poşetleri arka koltuğa yerleştirip dinlendik. Evrim hemen söze girişti.
"Eve mi gidiyoruz?"
"Hayır. Almamız gereken başka şeylerde var."
"Ne?"
"Kıyafetler!"
"Ne? Cidden mi?"
"Evet. Hadi gidelim!"
Birlikte çarşıdaki elbise dükkanlarına gittik. Evrim hemen içeri dalıp kıyafet seçerken bende dışarıda sigara içiyordum. Cidden o dükkana girmek istemiyordum. Bir süre sonra Evrim'in sesi geldi.
"Bora abi gelsene!"
Herhalde alışverişi bitmiş ödeme için beni çağırıyordu. Bu yüzden bitmwk üzere olan sigarayı yere atıp ayakkabının ucuyla ezdim. İçeri girdiğimde Evrim beyaz bir elbise giymişti. Üzerine bol gelse bile çok yakışmıştı. Beyaz elbise straptez, göğüs kısmı simli, alt kısmı genişleyen beyaz kumaş üzerine bir tülden ve yere kadar uzanan bir kuyruğa sahipti. Önü kısa arkası uzun bir türdü. Evrim saçlarını savurup etrafında dönüyordu. Bu haliyle bir melekten daha güzeldi.
Dükkanın sahibi kadının bana bakışlarını fark ettiğimde kaşlarımı çattım.
"Bora abi lütfen bunu alalım?"
"Olmaz!"
"Neden ama ya?"
"Görmüyor musun sana büyük gelmiş? Hemde nerede giyeceksin bunu?"
Evrim dudaklarını büzdü.
"Büyüyünce giyerim. Hem çok güzel bu."
Kadın söze karıştı.
"Bunun küçük bedeni yok. Elimizde tek bu var. Isterseniz size indirim yapabilirim."
"Teşekkür ederim hanfendi fakat istemiyoruz."
Evrim tişörtümü çekiştiriyordu.
"Evrim, beni sinirlendirmeden önce gidip o elbiseyi çıkar!"
Evrim giyinme kabinine gitti. Kadın hemen söze girişti.
"Başka bir şey ister misiniz?"
"Günlük kıyafetleriniz var mı ona göre?"
"Elbette!"
Kadının arkasından ilerledim ve günlük kıyafetlerden Evrim'e olabilecek herşeyi satın aldım. Kadın şaşkınlıkla parayı alırken bana sordu.
"Bu kadar kıyafeti alacak paranız varken neden o elbiseyi almadınız?"
Poşetleri yüklenirken kadına cevap verdim.
"Eğer onun her dediğini yaparsam kendi başına buyruk olur. Beni dinlemez."
O sırada Evrim kabinden çıkıp yanıma geldi. Poşetlere bakıp sordu.
"Onlar ne Bora abi?"
"Yeni kıyafetlerin."
Evrim koşarak boynuma atıldı ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.
"Çok teşekkür ederim!"

Eve gelip hazırlandıktan sonra teyzenin dediği eve giderken çiçek ve tatlı almıştık. Kendimi kız istemeye gider gibi hissediyordum. Çünkü Evrim annem gibi yarım saat dolabımdan bana kıyafetler seçip denettirmişti. Sonunda bir tane seçtiğinde evden zorla çıkabildik. Apartmana doğru ilerlerken sürekli soru soruyordu.
"Nasıl görünüyorum Bora abi?"
"Güzelsin."
" 'Çok güzelsin' diyeceksin."
"Çok güzelsiniz kraliçem."
Evrim sinirle gülümsedi.
Apartmanın merdivenlerinden çıkıp kapı ziline bastım. Kapıyı açan o teyze bu akşam için süslenmişti. Bizi görünce şaşkınlığını gülümseyerek gizledi.
"Anneniz babanız nerede çocuklar? Yoksa siz..."
Kadının aklından bizim evli olduğumuz düşüncesi geçtiğini düşünmek istemiyordum.

Küçük TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin