Öncelikle motel sadece oda hizmeti verdiği için etraftaki büfelerden birine gittik. Ben tost alırken Evrim sosisli almıştı. Her zaman olduğu gibi yanına ekstra bir şeyler aldı. Yemek yerken fark ettiklerimden birisi o karısından kaçıp metresiyle gelen ve yüksek sesli gülen kamyoncular sabah erkenden gitmişti. Bu yüzden etrafta kalan tek tük insanlar ya arabaları bozulmuş aileler ya da erzak sıkıntısı yaşayan gençler vardı. Bir de Evrim ve ben. Ne olduğu belirsiz iki sıradan insan...
Yemekten sonra Evrim sinema için can atıyordu. Sürekli sinemadan bahsedip duruyordu. Aslında gerçekten ilgi çekici bir yer değildi.
Büfenin kenarındaki gazetelerden ve haritalardan bir tane satın aldım. Evrim direk gazetenin içindeki karikatürlü kısmı alarak okumaya gömüldü. Haritayı cebime koydum ve gazetedeki başlıklara ve yazılara baktım. Gerçekten hiç iç açıcı değildi. Gazeteyi katlayıp haritayı çıkardım. Sinema bize yürüme mesafesi ile tahmini 20-25 dakika uzaktı. Arabayı almaya gerek yoktu ve ayrıca hava bir yürüyüş için gayet iyiydi.
Evrim kolasını ve gazetedeki karikatür bölümünü okumayı bitirdikten sonra beraber yürümeye başladık.
Ve o an keşke buraya gelmemeliydik diye düşündüm. Çünkü o gün şehrin kurtuluş dönümü olduğu için büyük panayırlar, çeşitli oyuncaklar ve aktiviteler kurulmuştu.
Evrim buradaki her şeyi isteyecek gibi duruyordu. Sinema gişesine gidip sorduk. Fakat bize sadece bugün için tek boş yerin gece sineması olduğunu söyledi. Bir an önce bitmesini isteyerek gece sinemasını kabul edip biletleri aldım. Buraya kadar gelmişken Evrim geri dönmek istemedi. Çekiştirerek beni panayırın olduğu yere götürdü. Zaten panayırın bitiş yeri hemen sinemanın arkasıydı. Ağaçların etrafında daire çizdiği boş bir alandı. Bir an burayı bahçıvanın kafasına benzettim. Çünkü onun her iki tarafı saçlarıyla doluyken ortası havalimanı gibi bomboştu. Fakat buradaki boşluğu panayırlar, çeşitli ateri oyunları, turistler, yerliler ve çeşitli aktivitelerin olduğu çadırlar dolduruyordu.
O kadar kalabalıktı ki önünüzü görmeniz zordu. Başka bir deyişle iğne atsanız yere düşmezdi. Birden sıcak ve minik bir el, elimi kavradı. Evrim bu kadar kalabalık arasında kaybolmaktan ya da beni kaybetmekten korkup sıkı sıkı elimi tutmuştu. Nedense bundan rahatsız olmadım. Hatta elimi tutması bana bir güç vermiş gibiydi. Çünkü kalbimin atışını hissedebiliyordum. Bende parmaklarımı biraz daha uzatarak onun elini kavradım. Evrim ise etrafa bakmaya ve ezilmemeye çalışıyordu.
İlk önce onun istediği gibi ona pamuk şeker aldım. Sonra onu çarpışan arabalara, dönme dolaba ve atlı karıncaya bindirmemi istedi. Bunlara binebilmek için tezgahlardaki oyunlardan jeton kazanmak zorundaydık. Jeton yerine para kabul etmiyorlardı ama tezgahlarda oyun başı paralıydı.
Birlikte yakındaki bir oyun tezgahına gittik. Hani şu plastik ördekler ilerlerken sahte bir tüfekle onları vurduğumuz oyun. Evrim tüfeği kavramaya çalışırken çok komik görünüyordu. İlk defa eline aldığı için biraz korkuyor, biraz da heyecanlanıyordu. Tüm atışlarında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Çünkü aralarından sadece bir tane ördeği kalçasından vurmuştu. Başını yere eğdi ve dudaklarını büzerek tezgah sahibinin uzattığı çeyrek jetonu aldı. Tam geri gitmek üzereyken masanın üzerine oyun parası koyarak bir el istedim. Sonra Evrim'i yanıma çağırarak sahte tüfeği iyice kavraması için yardımcı oldum. Arkasında durdum ve kollarımı onun sıska kolları ile birleştirerek parmaklarımı onun parmaklarının üzerine koydum. Hafifçe eğilerek çenemi saçlarına koydum. Kulağına fısıltı ile söyledim.
"Sadece uygun anı beklemelisin."
Parmağımı onun parmağına bastırınca ateş etti ve ördeği devirdi. Ayrıca tüfeğin etkisiyle sırtı göğsüme değdi. Sanki delip geçmişti göğsümü. Çenem onun saçları içindeyken burnuma gelen o ferahlık veren koku beni uyuşturmuştu. Kendime gelmeye çalışırken bir daha işaret parmağımı bastırarak diğer ördeği devirdim. Her ördeği devirişim kalbimin teker teker bağlarını koparıp uçmaya çalışmasına neden oluyordu. Bu an hiç bitmesin istiyordum. O hep kollarımın arasında böyle kalsın istiyordum. Ama birden Evrim'in sıska kolları boynumu sardı.
"Teşekkür ederim Bora abi! Sayende kazandım."
Kollarını benden çektiğinde afallamıştım. Bu güzel an ne kadar kısa sürmüştü. Ama o annesini öldürdüğüm kötü an bir türlü hayatımdan çıkmak bilmiyordu.
Evrim tezgah sahibinin uzattığı 3 tam jetonu aldı ve elinin içinde sımsıkı tutarak önümden sevinçle ilerledi. Bende ellerim cebimde, onun arkasından ilerledim.
Aşk bu oyun masasına benziyordu. Duygular hep uygun anı bekler. Ve bu uygun anlar aşıkların en zamansız anlarından biridir. Aşk seni vurur ve yıkar. Sevdiğin ise istediğini aldıktan sonra seni orada bırakıp gider. Onun umrunda olmazsın. Fakat o seni yerle bir etmiştir. Belki hayata devam edebilirsin ama o aşk vuruşunu unutamazsın.
Biraz daha jeton toplamak için bardağa pinpon topu atma ve çubuğa halka geçirme oyunu oynadık. Sonra topladığımız jetonlarla güneş batana kadar oyunları gezdik. Sonunda Evrim'in gücü tükenmek, sinema ise başlamak üzereydi. Evrim yorgun adımlarla arkamdan geldi. Panayır çoktan boşalmaya ve toplanmaya başlamıştı. Sinema biletlerimizi gişeye uzattık. Adam ikimize bakarak esnedi.
"Kardeşim zahmet olmazsa film bittikten sonra ışıkları kapatıp şu anahtarla kapıyı kilitler misin?"
Elime tutuşturduğu anahtarlara baktım. Tek bir kelime etmeme izin vermeden hızlı hızlı konuştu ve toparlanarak ilerledi.
"Anahtarları yeşil saksının altına bırakırsınız."
O arkasına bakmadan giderken Evrim sinemanın kapısına ilerlemişti. Burası öyle yeni ve aşırı teknolojik bir sinema değildi. Eski bir kasaba sinemasıydı ve duvarlara, koltuklara bakılırsa neredeyse geleni uzun süredir yoktu.
Evrim ile sinema salonun tam ortasındaki koltuklara geçtik. Evrim sinemaya geldiği için çok heyecanlıydı fakat bugün o kadar yorulmuştu ki gözlerini zorla açık tutmaya çalışıyordu. Bir süre filme kendimi odaklamaya çalışarak yanımızda getirdiğimiz koca paket patlamış mısıra gömüldüm. Filmde öpüşme sahnesi çıktığında Evrim'in nasıl tepki vereceğini düşünerek ona baktım. Fakat o uzun süre önce koltuğa kıvrılarak uyumuştu.
Üstü açık bir sinema (yaz sineması) oldugu için içeri ayın parlak ışıkları giriyordu ve onun yüzüne parlıyordu. O kadar güzeldi ki...
Mısır kutusu elimden kayarak yere düşüşünü umursamadan onu izlemeye devam ettim.
Korkudan titreyen ellerimi ona uzattım. Saçlarını kulağının arkasına attığımdan yüzü daha belli oluyordu. O kırmızıya çalan pembe, el değmemiş dudakları beni çağırıyordu ya da ben öyle çağırmasını istiyordum. Yüzümü iyice ona yaklaştırdım. Yeşil elma gibi kokan nefesi yüzümü okşarken içimi içime sığdıramayan bir his benim ona daha da yakın olmamı istiyordu. Dudaklarımızın arasında sadece 2-3 santim olmasına rağmen bunu yapmak bana zor geliyordu.
O benim tanıdığım kızlar gibi değildi. Saf, temiz ve güzeldi. Onu bu kadar saçma bir şey için kaybetmek istemiyordum, yanımda olmasını istiyordum.
Saçlarından yayılan koku beni kendine çekti. Dudaklarından vazgeçtim ve saçlarına bir öpücük bıraktım. Evrim beynimin içinde bana "Bora abi!" diye sesleniyordu.
Kim bilir belki bir gün abi demeyi bırakacaktı... Veya kim bilir bir gün başka bir erkek benim yapmaya kıyamadığım şeyleri yapacaktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/41168502-288-k98469.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Tutsak
Romance+Ve sen bayım! Karanlıktan korkan bir kıza sığınabileceği tek şeyin karanlık olduğunu öğrettin ... -Birisini gerçekten seviyorsan yaşı, boyu, kilosu ve ne kadar uzakta olduğu lanet sayılardan ibarettir ... EVRİM & BORA Bazen yaptığınız hatalar, Size...