Kızla kısa bir tanışma yaptık. Sonra siparişlerimizi verip konuşmaya devam ettik. Adı Melike'ydi... Koyu kahverengi, hafif kıvırcık saçlarını iki yanından uzatmıştı. Siyah gözleriyle ürkerek bakıyordu. Ara sıra ince dudaklarından gülücükler kaçırıyordu. Evrim kadar beyaz bir tene, küçük ellere sahipti. O teyzeye göre tam bir ideal gelin tipiydi. Zaten bir kaç görüşmeden sonra evlenme konusu açıldı.
Evlenip evlenmeme konusunu düşünüyordum. Evrim iki haftadır ne benimle konuşuyor ne de yüzüme bakıyordu. Gene bir iş çıkışı eve geldiğimde o çocukla evin karşısındaki kaldırıma oturmuş konuşuyordu. Hızla yanlarına gittim. Hava soğuktu ve nefesim sokak lambasının ışığı altında sigara dumanı gibi gözüküyordu.
Evrim ben gelir gelmez ayağa kalktı ve endişeyle bir bana bir de yanındaki çocuğa baktı."Senin burada ne işin var Evrim?!"
"Şey biz..."
Çocuk araya karıştı.
"Ben Evrim'in arkadaşıyım-"
Sinirle Evrim'in kolunu sımsıkı tuttum. Biraz daha zorlasam kırabilirdim.
"Çabuk eve gidiyoruz!"
"Bora abi anlatabilirim."
Evrim'i merdivenlerden bir hızla peşimden sürükleyip salonun ortasına fırlatır gibi attım. Yere düşmüştü. Bacakları halıya uzanmış, saçları savrulup yüzünü kapamıştı. Elleri omuz hizasında halıyı avuçluyordu.
"O p*çle uzun zamandır konuşuyorsun değil mi?"
Evrim'den ses çıkmıyordu. Sadece yere bakıyordu.
"Konuşsana! Senin en iyi yaptığın şey bu zaten!"
Evrim bana baktı.
"Senden nefret ediyorum!"
Sonra hızla odasına gitti. Kapıyı sertçe kapatmıştı ama hıçkırıklarının sesi geliyordu.
"Hala anlamıyorsun! Dışarısı senin için çok tehlikeli! Sadece seni korumaya çalışıyorum."
"Yalnız kalmak istiyorum!"
Sinirle dışarı çıktım ve o çocuğa baktım ama orada değildi. Bende Kemal'in yanına gidip olayı anlattım. Sonunda bir karara varmıştım. Evrim'in beni sevmesi imkansızdı ve boşa bir çabaydı. Melike ile hızla küçük bir düğünle evlendik. Kız tarafının pek yakını yoktu. Benden de sadece Kemal, Kemal'in bulduğu sahte annemiz ve mahalleden gelenler vardı.
İlk gecemizde Evrim o Atahan'ın annesinin evinde kalmıştı. Aslında düğün günü farkına varmıştım. Ben evlenerek ne halt ediyordum?! Benim kalbimin tek sahibi Evrim... Başka biriyle evlenerek ne onu unutabilir ne de kıskandırabilirdim.
Yağmurun sanki kovalarca boşaltıldığı o akşam kollarımda Evrim değil Melike vardı. İçim acıyordu. Belki, bir ihtimal olur diye Melike'de Evrim'in kokusunu, nefesini, tenini arıyordum. Ne kadar arasam boşunaydı.
Balayına falan çıkmadık. Sadece 1-2 hafta Evrim'siz birlikte kaldık. Bu sürede Evrim o teyzede kalıyordu. Melike'ye bakarken içim acıyordu. Bu yüzden bakmamak için gözlerimi kaçırıyor hemen işe gitme bahanesiyle evden çıkıyordum. İş çıkışı mahallede belki Evrim ile karşılaşırım diye saatlerce dolaşıyordum. Melike ile karı koca gibi olmak zordu. Belki bir eş olarak ihtiyaçlarını yeterince karşılıyordum ama duygusuzca...
Evrim eve geldiğinde içim içime sığmıyordu. Demek istediğim o kadar çok şey vardı ama kelimeler boğazımda acıyla düğümleniyordu. Benimle hiç konuşmuyordu. Neredeyse yüzüme hiç bakmıyordu. Kin veya nefret değil pişmanlık, hüzün besliyordu. Tam tamına 1 sene 2 ay 13 gün geçmişti evliliğimizin üzerinden. Melike bana ve Evrim'e bakıyor, ev işleriyle ilgileniyordu. Bende evlendikten sonra bir fabrikada işe girdim. Bu yüzden neredeyse 2 hafta eve uğramadığım bile oluyordu. Bir akşam yemek yerken Melike sofrada çocuk meselesini açtı. Kaçamak bakışlarla Evrim'e baktım. Zorla yutkunmaya çalışıyordu. Bu yüzden cevap vermedim ama Melike her geldiğimde bu konuyu gündeme getirmesi beni sinir ediyordu.
Bir kış günü o kadar hastaydım ki fabrikadan izin alıp eve haber vermeden gittim. Süpriz yapmak niyetinde falan değildim. Sadece biraz uyumaya ve Evrim'e ihtiyacım vardı. Eve geldiğimde tam zile basacak iken içeriden gelen sesler yüzünden durdum. Melike bağırıyordu ama ne dediği anlaşılmıyordu. Zile dokunduğumda sustu ve bir süre sonra kapıyı açtı. İçeri girdiğimde Evrim'i göremedim. Melike montumu alıp askılığa astı.
"Niye bu kadar erken geldin?"
"İstersen geri gideyim."
"Yok canım. Öylesine dedim."
"Yemek var mı?"
"Hazırlarım şimdi. Sen salonda dinlen."
Gidip kanepeye uzandım. Sehpanın üzerinde Evrim'in kitapları duruyordu. Hala sayfaları açıktı.
"Evrim nerede?"
"Odasında uyuyor."
Biraz sonra Melike yemeğe çağırdı. Küçük bir sofra hazırlamıştı. Ben yemek yerken beni izliyordu. Bir yandan da ben yokken neler olduğunu anlatıyordu.
"Gecen gün Kemal geldi. Evrim'i gezmeye götürecekmiş. Ben daha bir kelime etmeden Evrim peşine takıldı."
"Nereye gitmişler?"
"Bende bilmiyorum. Döndüğünde tok olduğunu söyledi, yattı. Bu arada şu bebek işini bir daha düşünsek?"
"Daha zamanı değil Melike! Evrim nerede? Gelmiyor mu yemek yemeye?"
"Biz sen gelmeden önce yedik. Bu aralar bir havalarda Evrim hanımefendi! Yakında çıkar kokusu..."
Yemekten sonra banyoya girdim ve dinlenmek için televizyon programlarını gezmeye başladım. Melike bulaşıkları yıkıyordu. Birden odasından Evrim çıkarak ilerledi. Boyu eskiye oranla biraz uzamıştı. Önünü kapattığı saçları yüzünden yüzünü göremiyordum. Hızla defterlerini ve kitaplarını sehpanın üzerinden topladı. Geri odasına giderken tökezledi ve yüzü hafifçe göründü. Ufak bir morluk görünüyordu. Birden sinirle yerimden kalkıp odasına girdim. Beni görünce hızla arkasını döndü ve masasına ilerledi. Omuzundan tutup kendime çevirdim ve çenesini hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Gözünün sol kenarı morarmıştı. Gözleri dolmuş ve kendini ağlamamak için zor tutuyordu. Kazağının kollarını geri çektiğimde tırnak izleri vardı. Canım ondan daha çok acımıştı.
"Bunu kim yaptı?"
"Yere düştüm."
"Sana bunu kim yaptı dedim Evrim?!"
Dudaklarını birbirine bastırdı.
"Melike mi?!"
Tam ilerleyecekken kolumdan tuttu. Yalvarırcasına baktı.
"N'olur yapma!"
Hızla kolumu silkeleyip ilerledim. Islak ellerini eteğine silerek ilerleyen Melike'nin bileğinden çektiğim gibi sürükleyerek arabaya bindirdim. Ne yaptığını bildiği için hem ağlıyor hem de yalvarıyordu.
Onu babasının evine götürüp salonun ortasına fırlatırcasına ittim. Yüzüğümü fırlatıp, kızından boşanmak istediğimi söyledim. Hiçbir şey diyemedi babası. Kızını odasına yolladı ve sinirden kıpkırmızı olmuş bana döndü. Tek kelime etmeden anlamlıca baktı. Sonra bende çıkıp Evrim'in yanına gittim. Evrim evde yoktu. Tüm odaları arasam da sadece bir not buldum. Evrim Kemal'in yanındaydı. Hızla dolabın tepesinden valizini alıp içini doldurdum. Kendi valizimle beraber arabaya koydum. Sonra o eve geri dönmemek üzere çıktım. Kemal'in belirli bir yeri olmazdı ama Evrim'i aldıysa büyükannesinin eski evinde olmalıydı. Ev bir ormanın içinde iki katlı bir müstakil evdi. Büyük bir bahçeye sahipti. Ve bahçede bir masa iki sandalyeden başka hir şey yoktu. Hızla gidip kapıyı çaldım. Evrim'i sanki bir eşyaymış gibi tek kelime etmeden peşimden sürükleyerek arabaya bindirdim. Sesi çıkmıyordu. Sanki kabullenmiş veya buna alışmıştı.
O an içimden gelen tek şey bu yolculuğun bir an önce bitmesiydi. Evrim'i oraya götürdükten sonra her şeyin iyi olacağını umuyordum. Her şeyi unutup yolculuğa en baştaki gibi devam edebilmeyi ne çok isterdim. Ama bu mümkün değildi. Zaman herşeyi alıp götürmüş izlerini bize bırakmıştı. 3 hafta boyunca hergün sadece 1 saat uyuyarak yolculuğa devam ettim. Sonunda oraya varabilmiştik. Tam 3 hafta boyunca tek kelime etmemiştik. Sadece annesinin mezarına yaklaştığımızda gözyaşlarına hakim olamayarak sordu.
"Şimdi ne olacak Bora abi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/41168502-288-k98469.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Tutsak
Romance+Ve sen bayım! Karanlıktan korkan bir kıza sığınabileceği tek şeyin karanlık olduğunu öğrettin ... -Birisini gerçekten seviyorsan yaşı, boyu, kilosu ve ne kadar uzakta olduğu lanet sayılardan ibarettir ... EVRİM & BORA Bazen yaptığınız hatalar, Size...