Bölüm 35

177 19 15
                                    

Changbin ertesi gün de daha önce birçok defa kaldığı Lee ailesinin evinde uzun bir süre kaldıktan sonra akşam üstü nihayet kendi evine döndü.

Changbin'in Lee ailesinden daha cok korktuğu bir şey varsa o da kendisine aşırı düşkün olan annesiydi. Başta çocuklarını kimseye vermezdi. İkincisi bir zamanlar homofobikti.

Annesine yıllarca alıştıra alıştıra eşcinsellik hakkında bilgiler veriyordu. Homofobikliğini sonunda yenmişti ama bu yenme şekli onları desteklemek gibi değil. " Bana ne isteyen istediğini sevsin." şeklindeydi. Bu bile büyük bir adımdı. Dünya'daki herkes böyle olsa ne geriye özenerek kendini eşcinselmiş gibi gösterenler ne de eşcinsellere yapılan zulümler kalırdı ama oğlunun eşcinsel olmasıyla, dışarıdan birinin eşcinsel olması bambaşka şeylerdi.

Changbin annesine felaket düşkün biriydi. Annesi her zaman Changbin'in en büyük destekçisi olmuşken aşk konusunda en büyük destekçisi babasıydı. Homofobikler yüzünden lisede dayak yiyerek karaciğerinde sorunlar başlayan arkadaşını hatırlıyordu Bay Seo. Cenazesine katıldığı gün onun için fazla ağırdı. Evlatlıktan reddedilmiş, kendisi hariç bütün arkadaşlarını kaybetmiş, karaciğer sorunlarıyla başa çıkarken herkesten iğrenen bakışlar alan arkadaşı yoğun depresyon belirtileri gösteriyordu. Yatağından çıkmıyor, konuşmuyor, yemek yemiyor, gün içinde iki ya da üç kere tuvalete çıkmak dışı bir şey yapmıyordu. Çocugun bu durumuna içi parçalanıyordu ama o gün gittikçe daha da depresyona gömülüyordu. Suyunu sevgilisinin elinden içiyor saçlarını kendisi tarıyordu en yakın arkadaşının. Babasına yalvarmışti o yetimhane odalarında arkadaşını bırakmamak için ama ondan da olumsuz ve homofobikçe yanıtlar almıştı. Arkadaşının ölümünü getiren şey sırf eşcinsel olduğu için dövülerek öldürülen sevgilisiydi. Arkadaşını kurtaramamıştı. Cenazesine sadece kendisi katılmıştı. Arkadaşını öldüren kişiler gibi olmak istemediğinden oğlunu sonuna kadar desteklemişti.

" Baba ben geldim." dedi kapıdan girer girmez. Babası normalde bağırarak eşini ve kızını çağırdı ama o anı oğluna ayırmak istedi bu sefer.

" Hoş geldin aslan oğlum. Oo kasları da bayağı geliştirmişsin."

" Elimden geleni yapıyorum."

" Aferin."

" Ee Felix nerede?"

"  Evinde, ona size söyleyeceğimi söylemedim. Olumsuz yanıt alabilirim."

" Sen liseye geçtiğinden beri bu iş için uğraşıyoruz. Olumsuz yanıt almazsın umarım." dedi. O sırada üst kattan çıkan ablası gördü Changbin'i:

" Changbin gelmiş!"

Aşağıya heyecanla iniyordu kız. Kardeşine sarıldı sıkıca sesle birlikte odasından çıkan kadın her zamanki zarif tavrını koruyarak ama daha hızlı adımlarla aşağıya indi. Oğluna sarıldı.

" Hoş geldin oğlum."

" Hoş buldum kraliçem."

Kadın onun bu tavrına güldü. Changbin annesinin yanağına bir öpücük bıraktı. Haber verseydin güzel bir sofra hazırlardım.

" Senin hazırladığın her sofra güzel olmuyor mu zaten?"

Kadın gülüp elini sallayarak geçiştirdi oğlunu. Teklif kocasından geldi. Karısınin ellerini öptükten sonra konuştu:

" Bugün kraliçeyi yormayalım. Dışarıda bir restoranttan yiyelim, ne dersiniz?"

" Ben okeyim." dedi ablası.

" Yorulmasın annem." dedi Changbin.

" Bu da iyice yalaka olmuş."

" Ne alaka be?!" dedi dil çıkararak. Ablası da ona dil çıkararak karşılık verdi. Her ne kadar büyümüş olsalar da çocuk gibiydiler aynı zamanda.

Zengin ailenin zenginlerin yalnızca gidebileceği bir restorantta lüks denilebilecek yemekleri yediği samimiyetsiz iş görüşmeleri, kör randevular ve gösteriş amacıyla yeni sevgilileri getiren çiftlerin arasında sıcak bir ailenin olması garipti. Hep öyle oluyordu. Changbin yemeğinin bitmesine yakın soğuk terler akıtıyordu. Yine de konuşmaya girdi:

" Size şaşırtıcı belki de iyi karşılamayacağınız bir gerçekten bahsedeceğim."

Annesi kaşlarını çatmıştı ablası ve Babası elbette durumun farkındaydı. Changbin buruk bir gülümsemeyle baktı annesine:

" Felix'i seviyorsunuz degil mi?" Böyle dese de soru sadece annesineydi. Hepsi onaylar şekilde baş salladı.

" Ben de seviyorum onu." dedi Changbin. Derin bir nefes aldı. " Ama bildiğiniz gibi değil. Kardeş gibi değil, arkadaş gibi hiç değil. Onu seviyorum, korumak istiyorum ama bir çocuğu korur gibi değil. Ona destek olmak ve bana destek olmasını istiyorum." Gözleri dolmuştu Changbin'in annesinden kötü bir tepki almaktan ölesiye korkuyordu. Kafasında kurduğu cümlelerin dışına çıkarak konuştu:

" Anne ben ona asık oldum." Kadın ağzını açmıyordu. " İstesem de kopamam ondan. Yıllardır deliler gibi seviyorum. Üstelik o da hisslerime karşılık veriyor. Lütfen, karşı çıkma."

Kadın sessizliğini korudukca gerildi. Gözyaşı akmıyordu ama gözleri dolu doluydu. Stresten elleri titriyordu. Cevap bekledigi belliydi. On dakikanın sonunda konuştu annesi:

" Düşünmem ve bunları sindirmem için bana zaman ver."

Changbin başıyla onayladı umut vardı.

Gece kendi başına balkonda öylece yıldızlara bakıyordu. Babası geldi yanına:

" Naber evlat?"

" İyi."

" Gerginsin değil mi?"

" Evet."

" Kabul edecektir emin ol. Sadece zaman ver ona. Eşimi tanıyorum."

" Korkuyorum."

" Benim oğlum?" dedi tek kaşını kaldırarak.
"Seo Changbin korkmaz. Kimseden korkmaz. Çünkü o kendine güveniyor, degil mi?"

Küçükken babasına verdiği bir sözdü bu. Korkusu endişeden öteye geçmeyecekti. Çünkü kendine güvenecekti. Herkes reddetse bile düşüncesini savunacaktı Seo Changbin.

" Öyle." dedi bakışlarını yıldızlardan ayırarak babasına baktı. Yıldızları gözlerine doldurmuştu bile çoktan.

" Felix ile çok uyumlusunuz, biliyor musun?"

" Neden birdenbire öyle dedin?"

" Sen gözlerinde hep yıldızları taşiyorsun onunkilerde dökülmüş yanaklarına. Küçükken onun çillerini çok özerdin."

" Çok güzeller çünkü."

Gülümsedi babası. " Aşkın cidden cinsiyeti yok, ha?"

Güldü Changbin buna. " Yok." dedi fısıltıyla karışık. Babası içeri geçti o da sevgilisini aradı.

" Alo güzelim!"

" Bir şey mi oldu canım?"

" Özledim sadece."

" Hmm öyle mi?"

Güldü " Öyle."

PlatonikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin