6

1.1K 107 172
                                    


Avuç içleri.

Kader çizgileri.

Jeon Jungkook. 

Ruhun hasta olması zordu çünkü ruhun hastalığı bir soğuk algınlığı gibi değildi. Dinlenmekle geçmiyordu. İlaç almakla bitmiyordu. Ruhun hasta olması zordu çünkü anlatamazdınız kendinizi kolay kolay. Ruhun hasta olması kulakları duymayan birine bir hikaye anlatmak gibiydi ya da gözleri görmeyen birine ruh halini anlatan bir resim çizmekle benzerdi. 

Ateşi çıkan birine ılık bir duş aldırabilir, dinlenmesini sağlayabilirdiniz. Ama ruhu hasta olan birine kolay kolay iyi gelemezdiniz. Bazı insanlar baktıkları her yerde geçmişi görür, her yüzde geçmişlerinin canavarlarını ararlardı. 

Jeon Jungkook, sık sık kendi avuç içlerini izliyordu. Ve etrafındaki insanları izliyordu sürekli. Avuç içlerinde geçmişi vardı, etrafındaki insanlarda ise geçmişinin canavarlarını görüyormuş gibiydi. 

Su diyetimin üçüncü gününde açlıktan ölmek üzere bir şekilde, salondaki yemek masasında bir moda dergisini karıştırırken Jungkook karşımda oturuyor, onun için hazırlanan yemeği yiyordu. Ben o gelmeden önce yediğimi söylediğim için ısrar etmemişti. O yemeğini yerken dergimi karıştırıyor ancak dürüst olmak gerekirse dergi karıştırma meşguliyeti adı altında onu izliyordum. Yemek yerken çok sessizdi, her zaman olduğu gibi. İnce, uzun ve kemikli parmakları yemek çubuklarını zarifçe kavramıştı ve yemek yerken bile onu etrafımdaki diğer insanlardan ayıran bir şeyler vardı sanki. 

Ağrıyan şakaklarımı parmak uçlarımla ovuştururken "Sen bugün yemek yemedin, değil mi?" diye sordu Jungkook. Gözlerim kapalı bir şekilde başımı ovuştururken "Hı hı," diye mırıldandım boş bulunarak. Sonra yaptığım aptallığı fark ederek hızlıca gözlerimi açtım ve başımı iki yana salladım. "Hayır, yedim. Baya yedim hatta, çok tokum şu an." 

Gözlerini kısarak bana baktı. "Yalan söylüyorsun." Kaşlarımı çattım. "Ne biliyorsun? Bu kanıya nereden vardın? Kanıtın var mı?"

"Sürekli başını ovuşturup duruyorsun, dergiyi karıştırıyorsun ama ne okuduğunu sorsam söyleyemezsin bile çünkü dikkatini veremiyorsun. Ayrıca bir keresinde senin, akşam yemeği geç hazırlandığında açlıktan bayıldığını hatırlıyorum, ertesi gününde beş öğün yemek yemiştin. Yani şu anda aç olduğun ve yemek yemediğin çok belli."

Donup kaldım. Dedikleri doğruydu, burada kaldığımız yazlardan birinde böyle tatsız bir olay yaşanmıştı ancak onun bunu bildiğinden haberim yoktu. Ancak tabii ki, doğruyu söylediğini bilmesi gerekmiyordu. 

"Ne okuduğumu biliyorum bir kere," diye çıkıştım elimdeki dergiyi kaldırıp kapağını ona doğru tutarak. "Moda dergisi işte." 

"Sofraların vazgeçilmezi, kimchi," dedi. "Mükemmel kimchi nasıl yapılır?" Kaşlarımı çattım. "Dalga mı geçiyorsun?" Derginin arkasından ona baktığımda başını iki yana sallayarak elindeki yemek çubuklarıyla dergiyi işaret etti. "Hayır, moda dergisinin kapağında yazıyor."

Utançla inleyerek dergiyi yüzüme bastırdığımda "En son ne zaman yemek yedin, Lalisa?" diye sordu. "Dün gece," diye konuştum dergiyi yüzüme kapattığım için boğuk çıkan sesimle. "Yine yalan," dedi sinir bozucu bir sesle. Sinirle dergiyi indirerek ona baktım. "Ya nereden biliyor olabilirsin ki, Tanrı aşkına!" 

"Yalan söylediğin zaman başını sola doğru eğiyorsun," dedi aynı sakinlikle. "Şimdi doğruyu söyle, ne zaman yemek yedin en son?"

"Üç gün önce," dedim ancak bunu türlü öksürüklerin ve karışık harf birleşimlerinin arasına katarak söylediğimden anladığını sanmıyordum. "Ne?" diye sordu kaşlarını çatarak. Sıkıntıyla oflayarak elimi alnıma yasladım. 

la buena vida | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin