44

812 72 193
                                    




Derler ki, kalbinin en çok sevdiği kişinin yanı, ruhunun en rahat ettiği yerdir. 

Kalbin kimi çok severse, kimde huzur bulursa ve hızla çarpışları heyecandan, dingin atışları ise mutluluktan olursa, ruhunun iyileştiği yer onun yanıdır. 

Onun yüzüne baktığında, bunu bilirsin. Çünkü kalbinde hissedersin, gözlerinden senin kalbine dökülen sevgiyi hisseder, ruhuna akmasına izin verirsin. Ruhu iyileştiren de budur. Severken, sevginin yaralarını iyileştirdiğini ve iyileştireceğini bilirsin.

Jungkook'a baktığımda, gözlerinden kalbime dökülen, ruhuma akan sevgiyi hissedebiliyordum. Beni sevdiğini gözlerinde görebiliyordum ve bir tarafından sevilmenin, bundan şüphe duymamanın verdiği mutluluğu kelimelerimle tarif edebilmem çok ama çok zordu. 

Ön yolcu koltuğunda ona doğru, yan dönmüş bir şekilde otururken yüzünü izliyordum. Ara ara bakışlarımın farkında olduğunu belli ederek bana yandan bir bakış atıyor, gülümsüyor ya da göz kırparak yola devam ediyordu. Böyle yaptığında ciddiyetimi kaybederek kıkırdıyor, sonra onu izlemeye devam ediyordum. İlk gittiğimizde çok uzun gelen bu yolda bu defa hiç sıkılmış hissetmiyordum ya da şimdi bitmek üzere olan bu yol bana hiç uzun gelmiyordu. 

"O kadar yakışıklı mıyım?" diye sordu bir an gözlerini yoldan ayırıp bana bakarak. Bulunduğumuz konumda trafik yoktu, bu yüzden arabayı daha rahat kullanmaya başlamıştı. "Yol boyunca bana baktın da?" diye eklediğinde güldüm. "Yola bak sen," diyerek uyardım onu. "Soruna cevap vermeyi araç kullandığın için sağlıklı bulmuyorum."

Kıkırdayarak yola dönerken "Bak sen," dedi. "Yani cevabın beni heyecanlandırıp paniklememe mi sebep olur?" Başımı sallayarak onu onayladım. "Aynen öyle olur," dedim. "Şimdi sen sessizce arabayı sürmeye devam et."

Onu izlerken uykumun gelmeye başladığını hissetsem de, onu bu kadar uzun süre ve rahat bir şekilde izleme fırsatı bulduğum için mutluydum ve izlemeye devam etmek istiyordum. Ne içi tekrar bu tatil kasabasına geldiğimizi bilmesem bile yanıma ilk geldiğimde getirdiğimi hatırladığım şeyleri de almıştım. Birkaç parça gecelik, valizimde geçen seferki gibi kullanılmamak üzere bekliyor olabilirdi. Daha önce buraya geldiğimiz zaman yaptığım aptallığı göz önünde bulundurduğumda, buna pek cesaret edebileceğimi sanmıyordum ama bir yandan da artık zaman farklıydı. Bana onları getirmemi Jungkook söylemişti, öyle değil mi?

Jungkook'un şarkı mırıldanmaya başladığını fark ettiğimde gülümsedim. Son zamanlarda bunu sık yapıyordu. Herhangi bir iş yaparken ya da öylesine bir anda şarkı mırıldanmaya başlıyordu ve sesi çok güzeldi. Ve bazen, uykumu getiriyordu. 

"Uykun geldiyse neden uyumuyorsun, güzelim?" diye sorduğunda yarım yamalak açık tuttuğum gözlerimle ona baktım. "Ne?" Kıkırdayarak yola dönerken benim tarafımdaki eli direksiyonu bırakarak dizime yasladığım elimi tuttu. Sıcak eli, üşüyen parmaklarımı yavaşça okşarken şarkı mırıldanmaya devam etti. Yüzündeki silinmeyen tebessüm ise elinden elime yayılan sıcaklıkla birlikte içimi ısıtıyordu. 

"Uyuyayım diye mi yapıyorsun?" diye mırıldandım gözlerimi kapatmamak için direnirken. "Uyumak istemiyorum." Seni izlemek istiyorum, beni uyutmaya çalışarak seninle arama giriyorsun, seni hain.

"Uyandığında evde olacağız," dedi. "Böylece evde uykun olmayacak ve tüm gün bizim olacak." Gözlerim kapalı bir şekilde gülerken başımı iki yana salladım. "Zaten öyle değil mi?" diye sorduğumda "Uykulu birine göre fazla mantıklı cevaplar vermiyor musun sence de?" diye sordu. Kıkırdadım.

la buena vida | liskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin