Bence insan bu dünyaya sevmek için geliyordu, bizi hayata bağlayan şey sevgiydi.
Sevecek hiçbir şeyimiz, kimsemiz kalmadığında tökezliyorduk. Yalnız kalmak düşüşümüz oluyordu ve bu dünyadan korkmaya da sevdiğimiz insanlar etrafımızda olmadığında başlıyorduk.
Ben bu dünyadan korkmak istemiyordum. Her zaman sevecek bir şeyler bulur, tutunurdum bir şekilde çünkü her şeye rağmen yaşamayı seven bir yanım vardı.
Babamı kaybetmiştim ama onunla geçirdiğimiz tüm anları seviyordum, o anları her daim hatırlayıp onlara hayatımın geri kalanı boyunca tutunacağımı da biliyordum. Bana sevip tutunabileceğim sayısız güzel anı bırakmıştı babam. Belki de o da benim gibi düşünüyordu ve yaşayayım istemişti, bu yüzden biriktirmiştik biz aklımdan silinmeyen tüm güzel hatıraları.
Sevdiğim çok fazla şey vardı. Kakaolu sütü severdim, romantik kitapları, aşk filmlerini, animasyonları, şehir ışıklarını, saçlarımın rüzgarda uçuşmasını, dinlenmiş hissederek uyandığım uykuları... Çok fazla şeyi seviyordum. Bunlar beni bu hayata bağlayacak şeyler miydi bilmiyordum ama hatıralarımla birlikte beni hayata bağlayan bir diğer şeyi çok net bir şekilde biliyordum.
Beni bu hayata bağlayan bir diğer şey, Jungkook'u sevmekti. Hayatta hiçbir amacım olmasaydı bile, onun gülümsemesini, iyileşmesini, mutlu olmasını bizzat görebilmek için yaşamak isterdim. Her şeyin en güzelini hak ediyordu o ve hayatına girebilecek kadar şanslı olmuşken bunu kaybetmemek için varımı yoğumu ortaya koyabilirdim. Ne yaparsam yapayım, iyiliği için yaptığımdan enin olmak isterdim.
Bu yüzden uyandığımda ve kendimi evde, odamda bulduğumda çok korktum.
Kısa bir uyku değildi anlaşılan uyuduğum. Bir sorun yaşanmamış olsaydı, beni eve geri götürmezlerdi. Bunun endişesini yaşayarak çarçabuk çıktım yataktan, kendime gelmek için hızlıca yüzümü yıkadım. Odamdan çıkıp koşturarak merdivenleri indiğimde, kapıda konuşan Namjoon ve Taehyung'u gördüm.
Beni gördüklerinde, gitmeye hazırlanan Namjoon içeriye girerek kapıyı ardından kapattı. "Uyuyorsun diye gidecektim ben de, Lalisa," dedi. "Uyandıysan konuşabiliriz."
"Neden buradayım?" diye sordum söylediklerini duymamış gibi kendi endişemi önüne sunarak. "Hastanede uyumuştum, burada uyandığıma göre bir sorun var? Jungkook benim yüzümden kendisine zarar mı verdi? Aptalın tekiyim, onu öldüreceğimi düşünmüş olmalı! Yoksa bileklerini mi kesti? Bu yüzden mi konuşmuyorsun, doğruyu söyle? Ya da dur, söyleme! Hepsi benim yüzümden oldu, öyle değil mi? Her şeyi mahvettim... Onu hastanede tutmanız gerekecek, değil mi? Belki de sonsuza kadar? Taehyung, ara polisi! Alsınlar beni... Ben bunu hak ediyorum..."
"Lalisa, nefes al."
Konuşmamı bölen Namjoon ile duraksayarak nefes aldım ve şaşkınlıkla ona baktım. "Ne?" Gülümseyerek başını iki yana salladıktan sonra "Nefes al, diyorum," dedi. "Jungkook iyi, bir sorun yok. Senin yüzünden hiçbir şey olmadı."
"Na-nasıl yani?" diye sordum gözlerim dolarken. "O... o iyi mi? Benim yüzümden krize girmedi mi?" Tekrar başını iki yana salladı. "Krize girdi aslında," dedi. "Krize girdi ama senin sayende sakinleşti, Lalisa. Seni tanıdı, hatırladı ve sen olmasaydın kolay kolay atlatabileceği bir kriz de değildi."
"Yani eve dönebilir mi?" diye sordum umutla. "Buraya geri gelebilir mi?"
Namjoon dudaklarını bir an birbirine bastırarak Taehyung'a baktı. "Ben de tam olarak bunu konuşmak istiyordum," dedi sonra. "Salona geçelim mi? Böyle ayaküstü konuşmayalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la buena vida | liskook
Fanfiction"Avuç içlerimiz... Hiç düşündün mü, belki de onları kanatan tırnaklarımız değil de kader çizgilerimizdeki dikenli yollardır?" ~ Lalisa Manoban, yıllar önce masum hislerle aşık olduğu Jeon Jungkook ile tekrar bir araya gelir. Bu bir araya geliş ise b...