Hayatın karşımıza neler çıkaracağını bilemezdik. Yarın için planlar yaparken bugünün sonunu görememek de bir ihtimaldi çünkü. Ve bu ihtimali kabullenmek, bu ihtimalle yaşamak zorundaydık.
Neden bunları düşündüğümü bilmiyordum ancak bir iki gündür içimde bastıramadığım bir karamsarlık vardı. İnsanlar hakkında, ölüm hakkında ve yaşam hakkında sık düşünüyordum. Belki de sebebi gördüğüm kabustu. Jungkook'un ofisinde uyuyakaldığım gün, telefonumun sürekli çalıp durduğu bir rüya görüyordum.
Telefonum çalıp duruyordu. Yanımda kim olduğunu anlamadığım biriyle uyuyor, çalan telefonu açmak hiç istemiyordum. Sanki o telefonu açtığımda kötü bir haber alacağımı biliyor gibi telefondan tarafa dönmemeye çalışıyordum. O kadar huzursuz bir andı ki, bitmesini umarak telefonu açtığımda bir hastane çalışanı benimle konuşmaya başlıyordu. Bana birinin sağlık durumundan bahsediyordu ancak şu an kelimeleri tam anımsayamıyor olsam da o an beni ağlatacak şeyler söylüyordu.
Genelde pek uykusunda gördüğü rüyaları ya da kabusları hatırlayan, önemseyen biri olmazdım. Sadece çok etkilendiğim zaman bunları anımsar, bazen günler boyu düşünmeden duramazdım. Ama her zaman da bir şey olacağından ya da olduğundan görülmezdi ki böyle rüyalar, unutup gitmem en iyisiydi belki de.
Karşımdaki videoda nasıl çikolatalı kek yapacağımın tarifini veren kadını izlerken oflayarak önümde kırılan ve tezgaha dökülen yedinci yumurtaya baktım. Yumurtayı tezgahtan kaşığın üzerine sıyırmaya çalışarak daha rezalet bir manzara ortaya çıkarttığımda sakin kalmaya çalışarak dağınıklığımı temizledim. Ancak yapış yapış olan yumurtaları temizlemeyi midem kaldırmadığından, neredeyse bir rulo kağıt havlu bunun için harcandı. Çöpe attığım bir yığın kağıt havluya bakarken gözlerimi devirdim. "Tam bir bilinçsiz tüketiciyim," dedim kendi kendime.
"Tasarruf nedir, geri dönüşüm nedir bilmiyor gibi davranıyorum resmen," diye çıkışarak kendime kırmak için başka bir yumurta aldım. "Dünyanın sonunu ben ve benim gibiler getiriyor galiba. Kendimden utanıyorum şu an."
"Ne yapıyorsun?"
"Kendimden utanıyorum, dedim ya!"
Duyduğum gülme sesiyle şaşkınlıkla başımı kaldırarak arkama baktım. Jungkook mutfağın girişinde, kapıya yaslanmış bir şekilde duruyordu. "Acıkırsan diye dolapta senin için yemek ayırmıştım ben," dedi yanıma doğru gelirken. "Niye yemek yapmakla uğraşıyorsun ki?"
"Yemek yapmıyordum ki," dedim üzgünce. "Canım çok fazla çikolatalı pasta çekmişti, pastaneye bile gittim, meyveli bile var ama çikolatalı yoktu. O yüzden ben de kendime çikolatalı pasta yapmaya çalışıyorum."
Kıkırdayarak kollarını arkamdan belime sardı ve çenesini omzuma yaslarken "Niye üzülüyorsun peki?" diye sordu. Tezgaha yaslı ellerimden birini kaldırarak temizlemeye çalıştığım yumurtaları işaret ettim önce. Sonra da çöpe yığdığım kağıt havluları gösterdim.
"On dakikalık tarif videosunun yarım saattir ilk dakikasındayım, malzemeleri hazırladım ama yumurta kırmakta takılıp kaldım çünkü, Jungkook," dedim sinir bozukluğumu yansıtan bir sesle. "Tam yedi tane yumurta boşa gitti, sütü de cam şişeye koymuşsun zaten, kırdım şişeyi ben yanlışlıkla. İki kez markete gitmek zorunda kaldım."
Güldüğünü duysam da somurtarak yarattığım karmaşaya bakmaya devam ettim. "Neden iki kez gittin markete?" diye sordu. "Tek seferde alsaydın ya tüm eksikleri?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la buena vida | liskook
Fanfiction"Avuç içlerimiz... Hiç düşündün mü, belki de onları kanatan tırnaklarımız değil de kader çizgilerimizdeki dikenli yollardır?" ~ Lalisa Manoban, yıllar önce masum hislerle aşık olduğu Jeon Jungkook ile tekrar bir araya gelir. Bu bir araya geliş ise b...