"Henüz o animasyonları anlayabileceği, tartışabileceğiniz zamanlara geldiğimizi sanmıyorum," dedi Jungkook. "Belki daha basit şeylerle başlamalıdır." Omzumun üzerinden salonun girişinde kapıya yaslı bir şekilde kollarını birbirine bağlayarak duran Jungkook'a bakarken gözlerimi kıstım.
"Benim kızım çok zeki bir bebek, anladığından eminim." Jungkook bana cevap vermek yerine bebeğime göz kırptı, o ise babasını görür görmez kollarımda debelenerek kollarını Jungkook'a uzatmaya başladı. Jungkook gülerek bize doğru geldiğinde, kızım da babasına kıkırdayarak kucağımdan sanki kalkabilecekmiş gibi daha çok hareketlendi.
"Aramıza giriyorsun," diye söylendim Arin, yanımıza oturan Jungkook'a kollarını uzatırken. Jungkook güldü, Arin'i kollarına alarak başının üzerinden hafifçe öptü. "Kızım babasını çok seviyorsa ben ne yapabilirim?" dedi onu iki elinde bir oyuncak tutuyormuş gibi havaya kaldırırken. "Sana ona Winx izletmemeni söylemiştim, hamileliğinde aldığımız o kitaplardan birkaçını okumalıydın." Gözlerimi devirerek kollarımı birbirine bağladığımda, gülerek Arin'i bir koluyla düşmeyeceği şekilde sardı, diğer kolunu ise omzuma sararak beni kendisine doğru yaklaştırdı. "Şaka yapıyorum," dedi alnımdan öpmeden önce. "Kitaplar anneliği senden öğrensin asıl."
Arin doğalı neredeyse bir yıl olacaktı, zamanın su gibi akıp geçtiğinin, bitmez sanılan her gecenin bir sabahı olduğunun bir kanıtı gibiydi bebeğim. Bizi iyileştirmiş, sarılmaz sanılan tüm yaraları iyileştirmiş, avuçlarımızda çiçekler açtırmıştı.
Bebeğimizin kız olacağını ilk öğrendiğimiz zamanı hatırlıyordum, Jungkook endişelenmişti. Onun her zaman yakın olduğu tek kadın bendim ve bir kız çocuğuna iyi babalık yapıp yapamayacağı düşüncesiyle çok korkmuş, günlerce uyuyamamıştı. Ben ise sevinmiştim çünkü Jungkook'un iyileştiğinden tamamen emin olmamı sağlayan şey onun kızı ile ilişkisini görmek olmuştu.
Kızına çok düşkün bir adamdı o. Gözünü kızıyla açıyor, işten gelir gelmez soluğu yanında alıyordu. Hafta içi ikimiz de çalıştığımızdan, birlikte geçireceğimiz her hafta sonunu iple çekiyorduk. Arin daha kucaklardan inmeden, odası (ki bu benim eski odam oluyordu) oyuncaklarla dolmuştu çünkü Jungkook her iş çıkışında eve oyuncaklarla dönüyordu. Odasının duvarlarını mora boyayıp üzerine prenseslerin olduğu bir resim bile çizmişti, beşiği bir prensesin yatağını andırıyordu. Kızı, Jungkook'un prensesiydi.
Arin doğduğundan beri, Jungkook hiç kabus görmemişti. Uykudan bizi artık onun kabusları değil, Arin'in ağlamaları uyandırıyordu ve acı dolu uyanışlarımızın yanında bunun için uyanmak ikimize de zor gelmiyordu. Ben Arin'in karnını doyururken uyanmasına gerek olmadığını söylesem bile uyanıyor, beni bacaklarının arasına çekerek kızımız tekrar uykuya dalana kadar başını omzuma yaslayıp onu izliyordu. Onu izlerken hep teşekkür ediyordu bana, sanki bu ikimizin mucizesi değilmiş gibi.
"Hey," diyen kısık sesini duyduğumda ne zaman kapattığımı bile fark etmediğim gözlerimi açarak "Hı?" diye mırıldandım. "Arin uyudu," diye fısıldadı. "Senin de uykun gelmiş, hadi kalk, burada uyursan her yerin tutulacak."
Gözlerimi ovuşturarak onu başımla onaylarken ayağa kalktım. Jungkook da kollarındaki Arin ile birlikte kalkarken "Bir zamanlar ben kucakta taşınıyordum," diye söylendim uykulu bir sesle. "Artık uykumdan uyandırılıyorum yatağa gitmek için, sen bana aldığım kiloları veremediğimi falan mı söylemek istiyorsun, Jungkook?"
"Yok artık," dedi Jungkook ben onun önüne geçip salondan çıkarken. "Öyle bir şey çıktı mı ağzımdan?" Omuz silktim. "Bu hafta sen beni üçüncü kez uyandırıyorsun böyle, istersen ben hiç aşağı inmeyeyim bundan sonra, yorgunluktan koltukta uyuya falan kalırım, direkt odama kapanayım ben."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la buena vida | liskook
Fanfic"Avuç içlerimiz... Hiç düşündün mü, belki de onları kanatan tırnaklarımız değil de kader çizgilerimizdeki dikenli yollardır?" ~ Lalisa Manoban, yıllar önce masum hislerle aşık olduğu Jeon Jungkook ile tekrar bir araya gelir. Bu bir araya geliş ise b...