Eğer tek bir kişi tüm kalabalığınızsa, o yokken ruhunuzun hasta kalması, iyileşememesi kaçınılmazdı.
"Onu görmek istiyorum," dedim yorgun bir sesle. "Bana zarar vermeyeceğini düşündüğünü sen söylemiştin, bırak da göreyim onu, lütfen."
Namjoon üzgünca bakışlarını benden kaçırırken Jimin, destek olmak istercesine elini omzuma doğru sardı. "Lalisa, benim fikrim değişmedi ama şu an doğru zaman olduğunu düşünmüyorum. Bunun senin için çok zor bir zaman olduğunu, onun yanında olmasına ihtiyacın olduğunu biliyorum ama gerçekten, şu an doğru zaman değil. Yarın sabah söz veriyorum, seni hemen arayacağım ve bilgilendireceğim."
Elimi ağrıyan başıma yaslayarak birkaç saniye bekledim. "Anlamıyorsun," dedim sonra. "Mesele benim ona ihtiyacım olması değil ki. Ben bir şekilde acımı çekeceğim, nasıl olacak bilmiyorum ama zamanla kolaylaşacaktır belki. Mesele onun, yanında olan birine ihtiyaç duyması. Onun bana yaklaşmasından ya da öfkesinden korkmam, yanında olduğumu bilmesi gerekiyor!"
"Lalisa, benim de açıklamaya çalıştığım şey tam olarak bu. Şu an yanında olduğunu fark edecek kadar bile sakin değil Jungkook. Sakinleştiricilerin etkisi birkaç saat sürüyor, etkileri geçtikten sonra gördüğü kabuslar yüzünden ve cenazede olanlar yüzünden tekrar krize giriyor. Ben bile onu sakinleştiremiyorum, iğne yapmak için hemşirenin odaya girmesine bile tahammülü yok."
"Çünkü hemşireyi tanımıyor!" diye çıkıştım. "Ama beni tanıyor, ona zarar vermeyeceğimi, o istemediği sürece ona dokunmayacağımı biliyor. Belki ilk birkaç saat alışamaz, kabul etmesi uzun sürer ama o beni hatırlar! Krize girdiği zaman bile hatırlamıştı diyorum sana! Ona zarar vermeyeceğimi bildiğini söylemişti."
Sonlara doğru gücümün tükenmişçesine kısılan sesim ve dönen başımla sendelediğimde, Jimin ve Namjoon bana koridordaki sandalyelerde oturabilmem için yardım ettiler. Jimin yanıma otururken Namjoon karşımda bir dizinin üzerine çöktü. Dirseğini dizine yaslarken endişeli bir ifadeyle bana baktı. "Sen de iyi değilsin," dedi. "Böyle, bu şekilde birbirinize iyi gelemezsiniz, Lalisa. Ayakta duramıyorsun, cenazenin üzerinden bir gece geçti yalnızca ama yemek bile yemediğine eminim. Jungkook'a yardım etmek istiyorsan önce kendine iyi bakman lazım. Yaşadığın kaybı küçümseyip unutmuş gibi davranarak toparlanamazsın."
"Yaşadığım kaybı küçümseyebilmem zaten mümkün değil," diye çıkıştım gözlerim dolarken. "Babam benim hayatımın anlamıydı, o yokken zaten her şey mahvolmuş gibi hissediyorum! Nefes alamıyorum, uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum bile ve bir an bile aklımdan çıkmıyor. Küçümsemek mi? Ben babamı düşünmemeye çalışsam, gözlerimi kapattığımda onu görüyorum artık. Benim dünyam anlamını kaybetmek üzere ve şimdi Jungkook'u da kaybedersem, yaşamamın hiçbir anlamı olmayacak! Anlamıyorsun, anlamıyorsunuz! Anladığınızı söylüyorsunuz ama bu mümkün değil ki! Babam artık yok ve sevdiğim adam bir hastane odasına tıkılıp kaldı! Kendimi boğuluyor gibi hissediyorum! Bir doğrum, yanlışım yok artık ve rüzgar nereye eserse oraya gidecek gibi hissediyorum ama buna rağmen tutunmaya çalışıp buraya geliyorum... Kendime devam etmek için sebepler arıyorum ama önümü kesiyorsunuz! Bunu... Bu-bunu neden yapıyorsunuz ki?"
Belki de benim iyiliğimi düşünüyorlardı ancak benim sahip olduğum tüm mantık dün gece, evde Jennie ve Taehyung olmasına rağmen yatağımda yalnız uyurken kaybolmuştu. Uyuyamamıştım, kabuslarım birbirine karışmıştı. Hangi kabusun daha korkunç olduğuna, hangisine ağlamam gerektiğine şaşırmıştım. Sabaha kadar dönüp durmuş, sabah olduğunda doğru düzgün tek lokma yiyememiştim, midem almamıştı. Her şey çok, çok fazla ağır gelmeye başlamıştı ve geleceğe dair bizi sarmalayan belirsizlik beni çok korkutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la buena vida | liskook
Fanfiction"Avuç içlerimiz... Hiç düşündün mü, belki de onları kanatan tırnaklarımız değil de kader çizgilerimizdeki dikenli yollardır?" ~ Lalisa Manoban, yıllar önce masum hislerle aşık olduğu Jeon Jungkook ile tekrar bir araya gelir. Bu bir araya geliş ise b...