Hayatınızın başlangıcı, artık bitti dediğiniz yerdi.
Bundan ötesi yoktur herhalde, tamam, artık rahatlayacağım, her şey çok güzel olacak dediğiniz yerde, üzerinize yuvarlanmakta olan çığa sırtınızı dönmüş oluyordunuz fark etmeden.
Sabahın erken saatlerinde çalan telefonum beni yarım yamalak uykumdan uyandırdığında ve arayanın annem olduğunu gördüğünde bıkkın bir nefes vermiştim. Beni neden aradığını bile bilmiyor, uykumun ortasında art arda arayarak uyanmama sebep oluşuna öfkeleniyordum.
"Düğünde yaşanan o saçmalık da neyin nesiydi?" diye sordu telefonu açar açmaz. Kaşlarımı çatarken "Ne saçmalığı, anne?" diye sordum. "Düğün geçeli bir hafta oldu, ortada bir saçmalık varsa bile bunu şimdi mi fark ettin?"
"Jungkook'un nesi vardı? Neden öyle saçma davranıyordu?"
"Anne," dedim uyarır bir tonla. "Seni ilgilendirmeyen şeyler hakkında konuşma, lütfen." Onaylamaz mırıltılar döküldü dudaklarından. "Bugün internete yeni bir haber düşmüş, Jungkook'un bu evliliği istemediği, bu yüzden düğünde sarhoş olduğu yazılmış. Çabaladığımız şeyi mahvetmişsiniz, Lalisa."
"Sarhoş falan değildi, anne," diye çıkıştım. "Saçmalama. Sadece zor bir gün geçiriyordu ama toparladı."
"Daha ilk günden ona zor anlar yaşatacağını tahmin etmeliydim. Sinir bozucu bir çocuk gibisin." Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi kapattım ve bekledim bir süre. O ise sessizliğimi fırsat bilerek konuşmaya devam etti. "Gerçekten, her şeyine dahil olarak düzgün olmasını sağlamaya çalışmama rağmen bir şekilde bir şeyleri batırmanın yolunu hep buluyorsun. Hiç büyümeyecek misin, Tanrı aşkına? Evlendiğin adamı bile kontrol edemiyorsun. Bu defa baban da sana destek çıkmadığı için şimdi konuşamıyorsun bile!"
"Anne," dedim kısık bir sesle. "Evlendikten sonra bana karışmayacağını söylemiştin. Tüm bunlar seni neden ilgilendiriyor ki?"
"Çünkü elinin değdiği her şeyi mahvettiğini unutmuşum, hata bende. Seni başıboş bırakabileceğimi düşünmem aptallıktı zaten. İkinizin en kısa zamanda dışarıda vakit geçirmesi gerekiyor, mutlu görünmeniz gerekiyor. Sizin için fotoğrafçı bir tanıdığımı ayarlayacağım, habersizmişsiniz gibi çekebilir."
"İstemiyorum, anne," dedim bıkkınca. "Bırak artık, zorlama beni. Her şeyi mahvediyorsam bu senden çok babamın zararına olur ama o bana bir şey söylemiyor bile, sen neden rahat bırakmıyorsun?"
"Baban oturup çocuk gibi ağlayacağını bildiği için söylemiyor olmalı, en iyi yaptığın şey bu zaten. Düğün organizatörlüğü yapıyorsun sözde ama Kore'de işlerinin yürümeyeceğine o kadar eminim ki. Çözemediğin ilk sorunda hemen ağlıyorsun. Ben böyle bir kız yetiştirmemiştim gerçekten. Elinden hiçbir iş gelmemesi bir yana, bir mantık evliliği yapmasaydın hayatına kimse girmeyecekti bile. Yirmili yaşlarının ortalarında olmana rağmen kimseye sevdiremedin kendini. Çünkü kimse senin gibi bir çocuğu sevmez."
Yutkunamadığımı hissederek bir süre konuşmaya çalışsam da bunu yapamadım. "Anne," dedim sonra titremeye başlayan sesimle. "Neden böyle söylüyorsun? Ben sana ne yaptım ki?"
"Hemen ağlamaya başlama, Lalisa. Kızım olduğun için sana hatalarını göstererek düzelmeni bekliyorum ama buna bile ağlıyorsun sen." Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek "Biraz ağır konuşmuyor musun?" diye sordum.
"Beni deli ediyorsun," diye çıkıştı. "Daha fazla konuşamayacağım, fotoğrafçıyı ayarlar ayarlamaz size haber veririm." Yüzüme kapanan telefonu sessizce yatağa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la buena vida | liskook
Fiksi Penggemar"Avuç içlerimiz... Hiç düşündün mü, belki de onları kanatan tırnaklarımız değil de kader çizgilerimizdeki dikenli yollardır?" ~ Lalisa Manoban, yıllar önce masum hislerle aşık olduğu Jeon Jungkook ile tekrar bir araya gelir. Bu bir araya geliş ise b...