Duyduklarım beni şoktan şoka sokuyordu. Böylece altıncı ayım da doldu.
Fikriye ile görüştük. Çankaya'ya yakın bir evde, süt halasının evinde buluştuk. Biraz hastalanmıştı... "Ne oldu?" diye sordum.
-"Zaturiye olmuşum." dedi.
- Sahi mi? geçmiş olsun. Merak etme artık Zatüriye hastalığının tedavisi var. Üzülme.
-Üzülmez miyim? Ata'mın annesi Zübeyde Hanım oğluna şimdi hiç istemez beni.
- Nerde Atan, beni tanıştırmayacak mısın?
- İzmir'e gitti. İçimde tuhaf hisler var. Bir türlü kabıma sığamıyorum. Onsuz yaşamam mümkün değil. Onu çok seviyorum Maria... Çok...
- Merak etme. Bir milletin Atası olma ünvanını alan zat, seni terk etmez. Senin gibi seven kadını zaten vicdanen terk edemez.
Bu arada halası girdi araya:
-Söylüyorum, bende söylüyorum. Ama Fikriye'me söz dinletemiyorum.
-Söz dinlemeyen senin Fikriye'n değil halacığım. Benim gönlüm, kalbim söz dinlemiyor. Beni neden İzmir'e götür- medi? Bensiz neden mutlu oluyor? Ben onsuz mutlu değilim.
Yaver Muzaffer de beni ziyadesiyle teskin ediyor ama yürek dinler mi? Neyse beni bırak. Sen ne yapıyorsun? Mehmet'i buldun mu?
- Hayır. Öğretmen olmuş ama nerde olduğunu bulamıyorum.
- Sen merak etme. Benim Çankaya'da sözüm çok geçerlidir. Milli Eğitim Bakanlığı yoluyla onu sana bulacağım.
- Sahi mi? Senin bu iyiliğini asla unutmayacağım... O gece orda kalarak İstanbul'a döndüm.
Bir hafta sonra Fikriye'den telefon geldi. "Mehmet'i buldu galiba"diye çok sevindim.
-Alo Fikriye!
-Evet benim.
-Sen ağlıyor musun?
-Ağlıyorum Maria. Beni Münih'e senatoryom'a gönderiyor Atam.
-Ama orası sana pahalıya mal olur.
-Ücreti paşam ödetecek. Ama ben gitmek istemiyorum. Ben Ata'm'dan ayrılamam. Sanki ona bir daha kavuşamıyacakmışım gibi bir his var içimde.
-Yapma Fikriye! Git tedavi ol. Paşan seni bırakmaz.
-Ama annesi Zübeyde Hanım beni istemiyor. Ben bunu biliyorum. Ya Paşamın beynine girerlerse! Düşünsene ben ne yaparım.
Çok geçmeden Münih'e gönderildi. Fikriye, kendi derdinden benimkini düşünecek zamanı olmadı.
Bir ay sonra ondan mektup aldım. Mektup değil adeta gözyaşıydı.
"...Canım Mariam,
Buralar beni yakıyor, buralar beni sıkıyor inan. Sadece atama kavuşmak için tedavi görüyorum. Onsuzluğa, sadece onun için katlanıyorum. Dün ondan bir mektup aldım.
"Ne yap yap iyileş. Seni çok sıhhatli görmek istiyorum" diyor. Bilsem sonunda ona kavuşmak yok, intihar ederim.... Asla yaşamak istemem. Neden kendini bana bu kadar sevdirdi sanki? Neden onu bu kadar sevdim!?
Tuhaf hislerle doluyum. Ne olur git. Ankara'ya Atama benim onsuz yaşayamıyacağımı söyle...Yanıyordu Fikriye. Onun derdine düşmüş Mehmet'i aramaya ara vermiştim. Aradan tam üç ay geçmişti.
Yine Fikriye den gam dolu bir mektup aldığım gün Milliyet gazetesindeki öldürücü haberini okudum."... Gazi Mustafa Kemal Paşa Uşakizade Latife Hanım'la evlendi." Aman Allahım! Fikriye şimdi ne yapacak? Onu hangi kelimeler teselli edecek? Fikriye'cik!.. Yandın güzel Fikriye'm, yandın! Ben de en az sana yakın yandım bu habere.
Saatlerce ağladım. Hemen halasına telefon açtım. O da ağlıyordu.
-Fikriye'me bu haberi nasıl veririz Maria kızım? Fikriye'm ölür. Fikriye'm bu habere dayanamaz... Ne olacak Tanrı aşkına söyle? Benim aklım durdu.
-Benim de... Benimde durdu aklım. Ne yapsak bilemiyorum.
Oturdum Fikriye'ye bir mektup yazdım. Onu bu kötü habere alıştırmak istiyordum. 20 gün sonra ondan bir mektup geldi. Mektup değil ölüm belgesiydi sanki."...Canım Maria... İmdadıma yetiş ne olur! Bu gün gazete de Ata'mı gördüm. Arkasında kısa boylu bir kadın, yanında da yaver Muzaffer vardı. Gazeteyi aldığım kadına sordum, "bu kadın kim?" dedim. "Karısıdır. Evlendi bilmiyor musun?" dedi. Ben bu habere inanmadım. Ama yine de kalbimden vuruldum Maria! Ne olur araştır. Atam ellerin mi oldu? Ben ona kavuşamayacak mıyım? Tanrı aşkına bana yaz. Bu arada ben de hemen hastahaneden çıkmaya çalışacağım. Belki senin mektubun bana gelmeden ben gelirim. Ata'ma Paris'ten aldığım silâhı da alıp geleceğim. Ona hediye edeceğim bu silâhı. Biliyorum, o benim Ata'mdır. Ellerin olmaz..."
Daha neler neler vardı mektupta...
O gün akşam Fikriye'den telefon geldi. Türkiye'ye gelmiş bile. Sadece boğuk, zorla konuşmaya çalıştığı ses tonuyla bir kelime söyledi.
-Gözümle görmek için yarın Çankaya'ya gideceğim.İnanmayorum Maria dedi.
O gün benim için ölüm günüydü adeta... Akşam haber alamadım. Ertesi gün halaya telefon açtığımda yine beynim adeta parçalanmıştı.
-Fikriye'm gitti gitti Maria! Bugün kendisini, Ata'sına aldığı tabancayla alnından vurdu, intihar etti.
.....Bu acı haberi duymaktansa ölseydim ne olurdu... Ömrümce unutamıyacağım acıyla yığılıp kaldım.(4)
(4) Fikriye ile ilgili tüm bilgiler arşivden alınmıştır. Bu konuda bir rahatsızlık duyanlar, bilsinler ki; herşeyi belgelere dayanarak kaleme aldım. Yine de gerçekleri yargılamak isteyenler için hazırım. E. Ş.Ertesi gün bir gazete şunu yazıyordu.
"Türk kadını özgürlüğüne kavuştu!"
.
.
.
.
.
.
Selam arkadaşlar
Bu bölümün biraz kısa olduğunun farkındayım. Ama bu bölüme ekleme yapmak istemedim. Emine Ş. da dediği gibi bilgiler gerçek. İnanmak istemeyenler E.Ş. ile görüşsünler. Emine ablam gerekli cevapları verir.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın hoşçakalın 💫🦅🤍✨

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİA
General FictionMaria,maria işte.... . . Kitabın yazarı Emine Şenlikoğlu'nun izni dairesinde yazılmıştır. İzin alınmadan paylaşılması yasaktır. . . . . . . . Uzun uğraşlar sonucu kitap tamamlanmıştır. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. M. Maviş