Suzi devamlı bana kızıyormuş meğer. O gece kustu kinini.
- Bana bak Mari! Yıllardır yapılan çalışmalar tam meyvelerini vermişken, senin yaptığın saçmalığa dayanamıyorum artık.
-Ne yaptık?
-Ne yapmadık ki! Çalıştık çabaladık. Bak, koca milleti öylesine Avrupalı yaptık ki, kadınlarına erkeklerine kendi kıyafetimizi bile giydirdik. Kıyafet devrimi yapıldı.
Bak, memure kadınların başını örtmeleri bile yasak. Avrupa'dan daha ileride gidiliyor. Bizim ülkemizde örtülü rahibe çalışabiliyor. Ama bu aptallar sürüsü, o kadarcık bile örtünemediklerini anlayamıyorlar. Ekonomilerine biz el attık. Daha ne istiyordun Mari? Tanrıdan belânı mı arıyorsun?
Bu ülke de içki fabrikası açıldı. Kumar, genel evleri yasak değil. İslami nikâh yasak.
- Ama metres yasak değil. Bir bekarın on sevgilisi olsa yasak değil.
-Aptal olma Mari, aptal olma! Bak şu tiyatrolara bak su sinemalara. Hep bizim eserlerimizi oynatıyorlar. Bu bizim için bir zafer değil mi ha? Teknolojide daima biz öndeyiz. Ve en güzeli, bu millete, teknolojide ileri gidemiyeceklerini inandırmışız. Bunca zaferden sonra, sen şaşırdın mı Mari? Önceleri sesimi çıkarmadım. Ama sen bu gün çıkmış caddelerde deliler gibi İslâmı anlatmışsın. Bir de utanmadan gelmiş bana anlatıyorsun. Daha dün girdin İslâma, sanki İslâmı biliyormuşsun gibi hava atıyorsun.Yeter be yeter! Senin haline tahammül edemiyorum.
-Bana bak Suzi. Ben İslâmı değil, batının sömürücü olduğunu anlatıyorum. Onları gasp etmeye çalışan millet olduğumuzu anlatıyorum, tamam mı? Söyler misin, Benrubi, taa Avrupa'dan buraya niye geldi? Güzellik Yarışmasına jüri olmak için ha!? Sadece gayesi bu mu zannediyorsun? Bu milletin kızı soyununca gelen Benrubi, bu milletin kızı giyinmiş olsa gelir miydi ha? Bir milleti bu kadar zamandır dininden koparmaya uğraşmanın neresinde insanlık, neresinde medeniyet var? Bu milletin bağrında asırlarca yaşadı hristiyanlar. Ama bunlar, hristiyanları oyuna getirerek dinlerinden ayırmadılar.
-Yok canım! Az mı uğraştılar müslüman yapmak için?
-Ama hristiyanların kızlarını erkeklerini fahişe yapmaya çalışmadılar. Onların tüm varlıklarına göz dikmediler... İslâma davet etmeleri, tabiki çok normal.. Çünkü insanların gerçek dinde olmalarını istiyorlardı. Ama batı medeniyeti bu milleti dinsiz yapmaya çalışıyor. Gizlice düşmanlık yapıp, hep dost görünüyor. Asıl gayesini söylemiyor. Ama onlar, ne zaman savaş yapsalar, ne zaman ne düşündülerse, daima açık oynadılar ve söylediler niyetlerini.
-Yeteeer!!. Yeter Maria, yeter! Seni böylesine mislümanların avukatı olarak görmek istemiyorum... Sen ne aptal şeymişsin öyle! Görende seni zeki sanır?
-Çokta iyi eder. Çünkü zekiyim.
Bu arada kapımız çaldı. "abladır' dedim. Kapıyı ben açtım. Aaa! Kim olsa iyi gelen?
-Mehmet!!
Birden beynim döndü.:
-Aa hayrola Mehmed?!
-Seninle konuşmaya geldim.
-Hangi konu da?
- Biliyorsun ya... İkimiz hakkında.
-İkimiz mi? Artık ikimiz yokuz, dünyada çok insan var. İkimizin de bir değeri yok, ancak ayrı ayrı olursak değerlerimiz ortaya çıkar.
-Bak Maria! Ben senin müslüman olduğuna çok üzüldüm. Ama buna rağmen seninle evlenmeyi kabul ediyorum.
- Yaa... Peki seninle evlenecek olan kim?
Aslında onun canını sıkan benim müslüman olmamdı. Beni pasifize etmek için benimle evlenmeyi göze almıştı. Bir hristiyan kızın müslüman olmasına dayanamıyordu. Ama binlerce müslümanın dinsiz oluşuna seviniyordu.
Anlıyordum onu. Anlamamazlıktan gelip sordum.
- Hani sen dindar istemezdin?
-Ama sen başkasın.
- Hristiyanken benimle evlenmeven sen, müslümanken benimle evlenmek istiyor, bir de kendini bulunmaz bir parça sanıp kasılıyor, sanki bana bir lutufta bulunuyormuşsun gibi bir havaya giriyorsun. Sen benimle evlensen bile ben seninle evlenmem. Zaten sözlendim bile.
-Gerçek olamaz bu.
-Gerçeğin ta kendisi. Yemin ederim.
-O da dindar mı?
-Evet. Hemde asil dindarlardan. Tanıdığın biri.
-Kimmiş o? Benim öyle bir tanıdığım yok ki.
-Abdulvahhab.
-Olamaz. Onun nişanlısı vardı.
- Nişanlısı ölmüş.
-Seni nasıl buldu?
-Ben ona yazdım. Zaten ona kanım kaynıyordu.
- Yani, bana olan sevgin yalandı o halde.
-Hayır yalan değildi, ama saçmaymış. Onca göz yaşı, onca bekleyiş. Artık dengimi bulduğuma inanıyorum.
-Vay namussuz! Demek benim sevdiğim kıza talip çıktı?
-Hayrola. Sen o kızı tapulamışmıydın? Senin sevdiklerin, el alemin evli kadınlarını tavlayıp yatağa götürüyorlar. Onlara namussuzlar dedin mi hiç? Üstelik, senin almadığın, senin bıraktığın kıza talip olması hiçbir dinde haram değildir. Ayrılmışsınız çünkü... Kısacası Mehmet artık gider misin?
-Ama senin yaptığın insanlık dışı bir şey
-İnsanlığı senden öğrenmek istemiyorum. İkimizin gözündeki insanlık, bir birlerine hiç benzemiyorlar.
-Yapma Maria!. Hatam varsa özür dilerim.
-Özür dilemen güzel bir şey. Ama ben, sen değilim... Bir söz verdim, sözümden dönemem. Ayrıca, seninle evlenmem mümkün değil. Sende taptıkların gibi dini nikah istemezsin ama her zaman bir başka sevgili bulur, sonra o kadını kendine aşık ettikten sonra, bir başka sevgiliva koşarsın. Nasıl olsa, yasalarınız sizden yana, birden fazla evlilik yoluyla ikinci kadın yasak, yirminci sevgili de yasak yok. Sizin bir ölçünüz yok Mehmet, ölçünüz. İslami kuralların hepsine hayır, günahların hepsine evet. Böylesine bir görüşü olmayan, Allah'tan uzak kişilere ben yakın olamam. Dostça başladığımız işi dostça bitirdik. Güle güle Mehmet. Dilerim, putlardan mabutlarından, Allah'a dönersin.
Gitti Mehmet. Hayret, ne üzüldüm, ne de ağladım. Hayret! "ben ölsem bile başkasını sevemem" derken, acaba Mehmet'den nasıl koptum. Demek ki;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİA
Ficción GeneralMaria,maria işte.... . . Kitabın yazarı Emine Şenlikoğlu'nun izni dairesinde yazılmıştır. İzin alınmadan paylaşılması yasaktır. . . . . . . . Uzun uğraşlar sonucu kitap tamamlanmıştır. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. M. Maviş