SANA GELDİM ALMANYA

45 7 2
                                    

  Trenden iner inmez bir taksi tutup önce Abdulvahhab'ın yanına gittim.
  Beni karşısında görünce çok sevindi.
  -Hoş geldin... Hem İslâma, hem buraya hoş geldin Maria. Seni görmek ne güzel.
  -Ama ben artık Maria değilim. İsmimi değiştirdim.
  -Sana yakışanda buydu. Ne koydun ismini?
  -Selva.
  -Nee! Gerçek mi söylüyorsun?
  -Evet. Gerçek söylüyorum. Benim o kıza saygım vardı... Sen de seviyordun, ismimle onu, ruhumla da kendimi sana hediye etmeyi düşündüm.
  -Ama onu kıskanırsın.
  -Hayır kıskanmıyacağım. Benden sonra olsaydı kıskanırdım. Ama o varken, ben yoktum senin dünyanda.
  İlk defa gözlerime böylesine sevinçli bakarak konuşuyordu Abdulvahhab.
  - Nasılsın Maria... Pardon Selva?
  -İyiyim. Ya sen?
  -Ben de iyiyim... Heyecanla seni bekliyordum. İnan bu halime ben de şaşıyorum. Gel hadi babana gidelim.
  -Aranız iyi mi?
  -Durmadan tartışıyoruz.
  Gittik. Annemle babamla sarıldık birbirimize. Annem hıçkırıklarla ağlıyordu.
  -Maria'm başını neden müslümanlar gibi örttün? Yoksa onlara özendin mi?
  -Evet özendim anne.
  -Gördün mü bey? Onu müslüman ülkeye göndermiyecektik. Vah benim Mariam vah! Onlara özenmiş.
  -Hayır anne. Gittiğim ülke de pek müslümanlar yoktu. Sadece bir kaç müslüman vardı gördüğüm.
  -Olur mu öyle şey? Ne olmuş koca ülkenin domuzlarına?!
  -Anne! Onlar domuz değil dikkat et. Ayrıca onlara ne olduğunu babama sormalı. Babam çok iyi biliyor onların ne olduğunu.
  Gözlerimi babama dikerek sordum:
  - Değil mi babacığım? O müslümanların ne olduğu nu sen çok iyi biliyorsun değil mi?
  -Bırak Maria, polemik sözleri de, gel şöyle otur bakalım. Ne yaptın? Ayların nasıl geçti?
  -Sadece düşünerek geçirdim aylarımı.  
  -Mehmet ne oldu?
  - Mehmet diye biri yok artık. Ondan söz açmayalım.
  Annemin eline fırsat geçmişti.
  - İşte müslümanlar ne olacak.
  -Müslüman olmayan çok mu iyi anne? Ayrıca, o müslüman değildi. Allah'ın dinini küçümseyen, insanları ilah edinen bir zavallıydı o!
  - Ne!.. Ne dedin, Allah'ın dini mi dedin?
  - Evet anne Allah'ın dini.
  -Allah'ın İncil'den başka dini mi var?
  -Senin söylediklerin, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna dinidir. Allah'ın dini değil anne!
  - Yani Maria... Tanrı aşkına sen ne söylüyorsun? Ne demek istiyorsun?
  - Ben müslüman oldum ya anne!
  - Olaa... Olamaz! Olamaz!!! Sana asla sütümü helâl etmem.
  - Neden olmasın anne? Siz, babam ve hepiniz. "Her kes istediği gibi düşünebilir" demiyor muydunuz? İşte ben şimdi istediğim gibi düşünüyorum. Neden kızıyorsunuz? Sütüne gelince: Zaten, göğsündeki sütü benim için sana veren Allah'tı. Ben Allah'ın yoluna aykırı gidersem, o süt bana haram olur.
  -Neden Allah'ın mış? O süt benim göğüslerimden çıktı.
  - Ne yani. Senin göğüslerini yapan sen misin? Onun içine sütü, adeta süt fabrikasını sen mi koydun? Vitaminlerini, ısısını, emmem için göğüslerine delikleri sen mi açtın? Sen mi yarattın bana süt yapan, sebze, meyve gibi maddeleri? Sen mi verdin? Ben Allah'ın yoluna gittiğim sürece o süt bana helâldir. Allah'ın yoluna gitmezsem zaman haram olur. Yine de sana, bana süt verdiğin için teşekkür ediyorum anne! Ya plastik anneler gibi, memelerim bozulmasın, diye bana hiç süt vermeseydin ne yapardım? Sağol anneciğim. O sütün gereğini yapacağım.  
  -Aman tanrım!! Aman!!! Ben bu acıya dayanamıyacağım!

  Annem kendinden geçip, koltukta yığıldı. Akşam beni namaz kılarken görünce hepten çılgına dönüp, beni namazda dövmeye başladı. Delirmişcesine vuruyordu.
  - Al, bu İsa için. Bu, Meryem için, bu rahibe Terasa için... Bu... Bu da Kilise için.
  Aldırmıyordum bu dayaklara. Abdulvahhab anlatmıştı, Bilâl-i Habeşiler, Hazreti Sümeyyeler durmadan işkence çekmişler. Biraz da ben çeksem ne olur?
  Anneme, kardeşim Bil'de katılıyor, devamlı bana zulüm yapıyorlar, "evimizden git" diyorlardı.

  Artık bunalmaya başladım, gidip Abludvahhab'a derdimi dökeyim dedim. Bir ay sonra nikâh yapacak evlenecektik. Neden onunla bir an önce evlenip bu evden ayrılmayayım?
  -Sen ne dersin Abdulvahhab? Nasıl olsa bir ay son ra evleneceğiz. Biran önce beni kurtar. Ama sen ağlıyor sun. Bu perişan halin ne? Ne oldu Vahhab? Ne oldu söyle?
  -Sorma Selva sorma. Sevinç mi, bir yanı ateş mi bilemiyorum... Beni şaşırtan bir mektup aldım.
  -Ne var mektupta?
  -Her şey var.
  -Anlat. Ne yazıyor bu mektup sana?
  -Selva yaşıyormuş Selva...
  -Nee! Selva yaşıyormuş mu?
  - Evet... Yaşıyormuş. Allah'ım bu nasıl iş? Çıkmazlara girdim. Selva'nın yaşama haberine sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum?
  Olduğum yere çöktüm. Dizlerim beni tartacak kadar güçlü değildi. Adeta şok olmuştum. Zoraki sorabildim:
  - Nasıl olmuş bu iş? Neden, öldü demişler?
  -Mısır zindanlarından aylarca haber vermemişler. Sonra da, sizin mahkûmunuz öldü demişler. Ama geçen hafta çıkagelmiş... Çok bitkinmiş. Aylarca işkence görmüş.
  -Şimdi ne yapacağız Abdulvahhab?
  - Bilmiyorum... Bilemiyorum. Ben tam anlamıyla şaşırdım.
  Birden kendimi toparlamaya çalıştım.
  - Şaşıracak bir şey yok. Sen onun hakkısın. Gidip onunla evleneceksin. Nasıl olsa mezun olmana da bir ay kaldı.
  -Sen... Sen...
  - Beni merak etme. Dinim seninle bitmeyecek. Elbet bu dünyanın acısı birgün biter. Belki evlenmem de... Ama kendime barınacak bir yer bulmalıyım. Belki İstanbul'a ablama giderim. Sen git Vahhab. Git!!
  - Ben başka birşey söyliyecektim..
  -Hiç birşey söyleme. Zaten o kız yeterince çile çekmiş. O benim din kardeşimdir. Onun bundan sonra mutlu
olmasını istiyorum.
  Ağlayarak geri döndüm... Arabamda yanlız kalıp için için ağlamaya devam ettim.
  Abdulvahhab! Nedir bu is, bu nasıl sevgi?! Sensiz buralar bu defa gerçekten dar olacak, karanlık olacak...
  Allah'ım! Bu koca şehirde ben şimdi ne yapacağım? Yandım!! Yandım Allah'ım! Sen bana sabır ver... Sen benim kalbimi ferahlat...
  Gaza nasıl bastığımı bilemiyordum. Eve geldiğimde gözlerim şişmiş, suratım benlikten çıkmıştı.
  Annem beni görür görmez söylenmeye başladı.
  - Pis, müslüman domuzu! Sen niye geldin bu eve? Ne oldu? Seni yine ağlattılar mı? Ağla ağla seni İsa çarptı(!) İsa!! Sen artık hiç bir zaman gülemiyeceksin.
  -Neden; sapık eşcinsel erkekler ve kadınlar, dinsizler ve katilleri çarpmıyor İsa? Öyle bir özelliği olsaydı önce onları çarpardı. Benimle uğraşma. Allah'a dön anne.
  - Bana bak Maria. Bir daha beni İslâma davet edersen, Meryem'e yemin ediyorum seni öldürürüm. Bana müslüman ol teklifi, şerefime kurşun sıkılıyor gibi geliyor. Sakın bir daha söyleme!
  -Bravo anne... Kendilerine, günah, dinsizlik teklif edilirken, bu tekliften şeref duyan müslümanlardan çok daha kişilikliymişsin!!!

.
.
.
.
.
.
Son cümleyi bilerek kalın yazdım. Bu cümle çok hoşuma gitti. Sizin de bu cümleyi biraz düşünmenizi istiyorum.
Bir sonraki bölüm final bu arada. Son sayfaları yazıyorum. Bu kitabı bugün bitirmeye kararlıyım. Sonraki final bölümünden sonra benim kitap hakkındaki düşüncelerimi yazacağım bu arada. Sağlıcakla kalın hoşçakalın 💫🦅🤍✨🌊🌹🥰

MARİA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin