Annemle yerimi tespit edip, saat on birde evden çıktım.
Babam ve Bil'le vedalaştım. Çokta anlayışlıydı babam. Bana hiç bir şeyi yasaklamıyordu.
Öğleden sonra yapılacak olan toplantı için şimdiden salona girmeliydim. Onlar günlük oturma salonunda otururlarken, ben arka kapıdan toplantı salonuna sızmıştım bile.
Kalbim dışarı çıkacakmışcasına çarpıyordu. Bir-iki saat sonra her şeyi öğrenecektim.
Nihayet beklediğim an yaklaşıyordu. Salonun ön kısmındaki konuşmacıların bulunduğu sahnenin altına yerleştim... Şimdi babamın ayak sesleri tepemdeydi. Mikrofonu ayarlıyor, Bil'de ona yardım ediyordu.
-Bil! oğlum. Salonun şu köşesinden dinle bakalım ses rahat gidiyor mu?
Bil tarif edilen köşeye gitmiş, babama işaret veriyordu galiba. Babam:
-Bir-ki... Deneme... Beni rahat duyuyor musun Bil?
İşlem bitmişti. Aman Allah... İsa Meryem aşkına dur ne olur hızlı çarpma kalbim!.. Beni duyarlarsa yanarım.
Bil babama sorular yağdırıyordu.
-Baba! Neden yüz kişi olmasına rağmen, Maria'ya yirmibeş kişi dedin?
-Fazla kalabalık olduğunu bir yerde ağzından kaçırırsa bizim için iyi olmaz. Biz daima gizli ve ustalıkla çalışmalıyız... Neden arka çıkış kapısından beşer kişi olarak çıkartıyorum misafirleri?!
-Baba! Maria bu gizliliğe çok sinirleniyor. Bu gidişle aramız açılacak. Ona da anlatsak ne olur?
-Haklısın, ama aklının ermediği bir nokta var. Maria aşırı dinci bir kız. Seni annenin etkisinden kurtardım ama Maria'yı kurtaramadım. Maria durumu öğrenirse, gider bir aşırı dinciye anlatır. Bizim plânlarda suya düşer. Biraz sabret. Birgün Maria'da aşırı dincilikten vazge- çecek...O zaman ona da bir görev vereceğiz elbet. Onu boşuna mı okuttum? Uygar ve medeni dünya için o da çalışacak.
Bu konuşmaları duymak benim için çok iyi olmuştu. Demek babam bunun için benden saklıyordu... Acaba neydi sakladığı?
İşte tam saatinde salon dolmuştu... Şu küçücük tahta arası deliklerden salonu görüyorum. Hayret! Ne kadar sessizlik var. Gayet seviyeli bir toplantı... Tek tek künyeler alındı. İngiltere, Fransa, Amerika, Cezayir, Almanya, Mısır, Kore, hayret Suudiarabistan bile var!! Suriye, Irak, Türkiye...
Tek tek sayıldı ülkeler ve temsilcileri.Hayret, uygar ülkelerle bağnaz ülkeler bir araya gelmişler, neden?
Toplantıyı Fransa temsilcisi açtı. Gayet seviyeli bir alkışla kürsüden indi.
Söylediklerini pek kavrayamadım ama bir kaç kelimesi kafamda yer etti.
-"Arkadaşlar! 1789 bizim için asıl rönesans hareketiyle büyük mesafe katettik. Bu programlı ve disiplinli ça lışmaya hiç ara vermeden devam edersek, Arap ve Türk toplumları artık bir olacaktır... Bizim için gerçek rönesans olan 1789 ihtilali sayesinde Kiliseyi devirdik sayılır. İslam dinini de yıkardık ama İslam dininde mabedi yıkmak yeterli olmuyor. Kur'an isimli kitabı ortadan kaldırmalıyız.
Bu konuda Cezayir, Mısır, Suriye ve Türkiye'de büyük ilerlemeler var. Mustafa Kemal çok zeki bir Cumhurbaşkanı. Çok yakın gelecekte Türkiye'yi Avrupa seviyesine yükseltecektir. Aynı şekilde Pakistan'da da ilerlemeler var. Bu ülkelerde cumhurbaşkanı ya da başbakan olanla- rin çoğu bizim arkadaşlarımız... Göreceksiniz, yirmibeş-otuz yılda sınırlar kalkacak ve biz tek ülke haline geleceğiz..."
Yavaş yavaş anlıyordum konuyu.Doğrusu pekte zararlı bir şey değildi bu. Ama kiliseye düşman olmaları işi bozuyordu.
Nihayet babam kürsüye geldi. Derin bir nefes aldık- tan sonra konuşmaya başladı:
-"Arkadaşlar! Çağdaş dünya için yaptığımız çalışmalar, arkadaşlarımızın da belirttiği gibi küçümsenmiyecek çalışmalardır.
Çok şükür... Artık öğretmen ve yöneticiler içinde rahatca "ben dinsizim, fikir özgürlüğünden yanayım" diyenler arttı. Sanıyorum bu durum sizin ülkelerde de aynı şekilde ilerliyor... Cezayir'li arkadaş! Bu konuda Cezayir nasıl? Bir kaç cümle ile özetler misin?"
Boğuk bir sesle ingilizce konuşmaya başlayan Cezayirliyi zor duyuyordum.Ama yine de anlaşılıyordu söyledikleri...
-"Bizde durum farklı değil. Biliyorsunuz, Fransızlar yeni yeni ülkemizi kurtarmak için çalışmalar yapıyorlar. Halkımız, bilhassa gençler Fransızlara hayran kalıyorlar. Eğer bu Fransız hayranlığı nefrete dönüşmezse çok kısa zamanda Cezayir Fransız kültürüyle donanacak. Yanlız bir tehlike var. Bazı aşırı dinciler "Bu Fransızlar dost değil, gözümüzü açmalıyız. Kur'an-ı müslüman olmayan bize dost olmaz" diye halka telkin veriyorlar. Ama onların telkini fazla etkili değil. Zaten dinci müslümanlardan, gençleri nefret ettirmeyi başardık. Gelecekte, Cezayir'de Arap Kültürü diye bir şey kalmayacak. Adamakıllı uyuttuk dindarları."
Yine bir alkış doldurdu salonu. Şu pis Arap, ülkesini satıyordu. Şu Kur'an da amma doğru söylemiş. Tabi ki müslümanlardan başkası dost olmuyordu. Kim yazmış acaba bu kitabı? Tahlili ne kadar yerinde.
Babam bu defa Mısır'lıya sordu:
-Sizde durum nasıl?
-"Bizde kimse "ben dinsizim" diyemez. Demiyor da. Ama halk dinden bayağı koptu. Dillerine getirmeseler de İslamın ruhu pek kalmadı... Artık cami sayısınca kilise yapılıyor... Halkın hiç bir şeyden haberi yok."
Sıra Türkiye'ye gelmişti.
-"Biz de İngiliz baskısı pardon yardımı yok. Ama halkımız batıya müthiş özeniyor. Bakın şu gazeteye, yarı çıplak kızlar yarışmaya giriyor. Buyrun Milliyet Gazetesi...
Kur'an harfleri arasından, yakası ve kolu açık bir kadının bugün gazeteye konabilmesi bir müjde değil midir?
Cumhurbaşkanımız Atatürk kesin emir verdi. "Şeriat nerde görürseniz ezin" dedi. Halk, şeriatla İslamı ayrı şeyler zannedip, şeriatı yok etmek için elinden geleni yapıyor. Çok zeki atamız var. Yazarlarımız da çağdaş olmak, Türkiye'yi batılı yapmak için elinden geleni yapıyorlar."
Yine bir alkış koptu salonda. Batılı olmak için çalışan bütün Türk yazarlar alkışlanmışlardı.
Babam yine konuşmaya başladı:
-Gerçek şu ki, Türkiye'de büyük işler başardık. Bir büyük vazifemiz daha var. Mustafa Kemal'e İngilizler tarafından büyük ödüller verilmeli. Böylece, İngilizlere sempati duymaları için, Türk halkı galeyana getirilmelidir. Bunlar, planlarımız arasındadır.
En büyük konumuz. Günün raporunu okumak istiyorum sizlere. Bu rapor doğrultusunda çalışırsak, bütün dine ait tabularını yıkacağız. Bilhassa İslâm dinine ait tabular yıkılmalıdır. O tabular yıkılmadıkca başarılı olamayız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİA
General FictionMaria,maria işte.... . . Kitabın yazarı Emine Şenlikoğlu'nun izni dairesinde yazılmıştır. İzin alınmadan paylaşılması yasaktır. . . . . . . . Uzun uğraşlar sonucu kitap tamamlanmıştır. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. M. Maviş