Rahibe Monika'ya gidip anlattım derdimi. Temiz, namuslu bir kadındı Monika. Bana çok güzel tesellide bulunuyordu... Ona içimi döküp ferahladıktan sonra onun evinden çıktım.
Daha bahçe kapısına yaklaşmamıştım ki, eski arkadaşım Vera'yı gördüm. Ona sarılarak ağlamaya başladım. Beni alıp evine götürdü... "Anlat" dedi, "neyin var?" Bir bir olup bitenleri anlattım..
Vera'nın tesellisi çok farklı oldu.
-Sen aptal mısın Maria? Madem ki ölesiye birini seviyorsun, neden bir din için onu reddediyorsun ki?
-Ben reddetmiyorum. O "sen aşırı bir dincisin, bu da aramızda problem olacak" dedi. Ben de onu hristiyan yapmaya çalışıyorum.
-Hiç denedin mi?
-Hayır ama hazırlanıyorum. Fakat papazlar beni hayal kırıklığına uğratti. Nerdeyse dinimden şüphe edeceğim... Aman tanrı korusun! Benim ki bir anlık bunalım.
-Üzülme be Maria. O hristiyan olmazsa sen müslüman olursun .
-Aman Allah korusun. İsa kutsasın beni. Ölürüm de yine müslüman olamam. Müslümanlar bile dinlerini beğenmiyor, İslâm'ın emrine girmiyorlar da ben mi beğeneceğim?
-Aman bırak şu din masallarını. Hangisi olursa olsun fark etmez. Ya da hiç olmasın ne çıkar?
- Aman tanrım! Sen de mi Ateist oldun?
-Evet canım. Çağdaş bir kadın olmak istiyorsan kendin güçlü olacak, dine ve Allah'a ihtiyaç duymayacaksın.
Tanrım!.. Babamın sözüyle aynı. Ne oluyor insanlara? Neden dinsizlik onları kendine çekiyor? Vera'dan daha çok sıkılmıştım. En güzeli yine annemle konuşmakta.........
Akşam eve geldiğimde annemi çok neşeli buldum...
-Müjdemi isterim Maria!! Sana bir süprizim var!!!
- Anne Mehmet'ten haber mi var?!
-Evet canım bir mektup. Bir müslüman mektubuna elim değdiği için iğreniyorum, ama her şeye, seni mutlu etmek için katlanıyorum. Al mektubunu.
Aman Allah!.. Bu bir rüya mı? Ben nerdeyim Tanrım?!! Tanrım!!!
Mektubu annemin elinden nasıl aldığımı bilemiyorum... Defalarca öptüm mektubu. Açmaya cesaret edemiyordum. Öyle sanıyordum ki, Mehmet zarfın içinde, zarfı açar açmaz içinden uçup gidecek. Bir insanı bu kadar sevmeye ne gerek var tanrım? Ben bir manyak mıyım acaba? İnsanlar böylesine çok sevilmeye layıklar mıdır?
Zoraki, ellerim titreyerek mektubu açtım... Güzel bir İngilizceyle yazılmış.Sevgili Mariam;
Biliyorum beni asla affetmiyeceksin. Haklısın... Senden beni affetmeni istiyecek yüzüm yok.
Sana neden mektup yazmadım biliyor musun? Seni unutmaya çalıştım.. Senin unutmam içinde, tek çare seninle ilgiyi kesmekti. Ama bunu yapamıyacağımı, seni çok sevdiğimi anladım... Onun için daha fazla dayanamıyacağım. On gün sonra geliyorum..."
Kanepenin üzerinde yığılıp kaldım. Demek benden ayrılmayı düşünmüş ama başaramamış. Bu, beni çok daha fazla sevdiğini gösterir...
Artık bayramım vardı... Birden sevincim kursağımda kaldı. Daha ben onu hristiyan yapacak kadar hazırlanmamıştım.O gece yine babamla konuştuk. Hans telefon açmış. Babamda Mehmet'i söylemiş. "Önemli değil. Eğlensin Maria. Ben gelince hallederim, ne zaman döneyim?" diye babama sormuş. Demek ki, sırf mektup götürmemiş. Büyük işler peşinde.
Gelince halledecekmiş... Serseri Hans! Kendini ne sanıyor? Benim dünyamın Mehmet'e ait olduğunu bilemiyor. Gelse bana bir kelime söylese de onun yüzüne tükürsem..Ertesi gün erkenden kalkıp peder'e gittim..
-Peder! Bu Abdulvahhab denilen müslümanı ben ikna edemiyeceğim. Onu size getireyim mi? Ne olur Peder! Çok bunaldım. Arkadaşımın gelmesine çok az zaman kaldı ve ben hala daha bir kelimelik bile bilgi sahibi olamadım.
-Tamam kızım... Git getir onu. Seninle tartışmakla bizimle tartışmak aynı şey değildir.
-Bende yanınızda olabilir miyim?
-Tabii ki yanımızda olacaksın.
Sevinçle gittim Abdulvahhab'a durumu anlattım. Beni yine soğuk karşıladı.
-Siz neden yanlız geldiniz beni almaya?
-Orduyla mı gelmem gerekiyordu?
Bu sözüm Vahhab'ı güldürmüştü.
-Tabii sen, kendine göre haklısın. Bir genç kızla bir erkeğin çok samimi olması, sık sık görüşmesi iyi birşey değildir.
-Aman canım, sen sakın merak etme. Sana zerre kadar ilgi duymam. Benim Mehmet'im var korkma.
- Senden korktuğumu kim söyledi? Pardon sizden...Bir olayda sadece bir tek taraftan korkulmaz ki.
- Allah Allah!.. Bu ne biçim söz böyle?Sen sözlünü seviyorsun, onu aldatmazsın, ben de Mehmet'i seviyorum, onu aldatmam. Ee kimden ve neden korkuyoruz?
- Siz anlayamazsınız... Siz korkmuyor olabilirsiniz.Ben iki şeyden korkarım. Birincisi Allah.
- Aaa!... Bizim bir araya gelmemizden dolayı Allah seni korkutuyor mu?
-Sen bu işleri anlayamazsın. Geçelim.
-Peki ikincisi?..
-Onu da geçelim.
-O halde gidelim. Peder sizi bekliyor. Kaç gündür beni mars etmek neymiş göreceksin.
-Geleceğim, geleceğim... Zaten gelmemiş olsam, benim, papazın karşısına korktuğum için çıkmadığımı zannedebilirsiniz. Bir ya da bir kaç hristiyana bunu söyletmek istemem. Dur bir taksi çağırayım.
-Yoo lüzumu yok. Dışarda, bir tekerleği sizin, öteki tekerleği kardeşinizin, üçüncü tekerleğide öteki kardeşinizin olan, dörtte üç arabanız var.
-Anlaşılan sana o cümle bayağı dokunmuş.
- Hiç bile değil. Sadece benim arabamda hak sahibi olduğunuzu zannetmeniz beni şaşırttı.
Artık arabaya binmiştik. Arka koltukta oturdu.
-Sizin Araplar Avrupa Barlarından, pavyonlarından çıkmaz... Hep fahişe kadınlarla sabahlarlar. Onlar o kadınlardan korkmazken sen, benden ne kadar da çok korkuyorsun, vallahi şaşırıyorum. Bak, korktuğun için ön tarafta bile oturmuyorsun. Sen o petrol zenginleri Arapları, bir gecede dansözlere mark yağdıran Araplarınızı görmüyor musun? Onlardaki medeni cesaret sizde neden yok?
-Birincisi, onlar bizim araplar ama bizim müslümanlardan değiller. İkincisi, kuyruk sallayan, dişi köpeğin peşinde olan köpek, çok cesaretli görünür, havalar atar, ama köpektir... Demek ki canı çeşitli ilişkiler isteyen insanlar hemen bu arzularını hiç bir sınır tanımadan yerine getiriyorlarsa, bu medeni cesareti köpeklerden almış oluyorlar. Ben insanım... Köpeklerin hayatı gibi bir hayat arzı değil, insanların şahsiyetine uygun hayat tarzından yanayım.
-Yani sen Araplara köpek mi diyorsun? -
-Hayır. "Araplarda da köpekler vardır" diyorum.Daha doğrusu her ırktan köpek vardır bunu biliyor musun?
Nihayet peder'in karşısındaydık. Peder Abdulvahhab'ı çok içten ve sevinçle karşıladı. "Hoş geldiniz" dedikten sonra ona kibarca koltuğu gösterdi. Abdulvahap oturduktan sonra peder'de oturdu. Masasında duran kitapları göstererek;
-Görüyorsun, masamda Kur'an da var. Kur'an-ı baştan sona kadar bitirdim...
Abdulvahhap gülerek cevap verdi:
-Kur'an'ı okumakla anlamak çok farklı şeylerdir...
-Evet biliyorum. Ama ben anlayarak okudum.
-O halde siz müslümansınız!
-Hayır, ben hristiyanım.
-Fakat Kur'an'ın hikmetini müslümanlardan başka kimse anlayamaz. Anladığını sanır. Neyse konumuz Kur'an değil İncil'dir. İsterseniz sonra yine Kur'an'a döneriz. Ayrıca, Kur'an'ı okumak ve öğrenmek istediğiniz için teşekkür ediyorum. Dilerim Allah'tan Kur'an yolunda gidenlerden olursunuz. Sizi İslâm'da görmekten sevinç duyarız. Ve İslam ile şereflenmiş olursunuz.
-Çok şakacısınız... Size bazı sorularım olacak. Bu kızımızın kalben mutmain olmasını istiyorum.
- İnanın ben de aynı şeyi istiyorum
- Size ilk sorumu soruyorum.Muhammed neden kendisini Peygamber ilân etti?
- Yanlışınız var. Hazreti Muhammed kendisini Peygamber ilân etmedi. Onu Allah celle Peygamber ilan etti. Bakın sorunuzun cevabını Allah'tan alalım... "Muhammed Allah'ın elçisidir." Fetih Süresinin yirmidokuzuncu ayetinin hemen başlangıcıdır.
-Ama bana Kur'andan okumanız yersiz. Ben Kur'an'ın Tanrı'dan geldiğine inansam, zaten ben de müslüman olurdum.
-Teşekkür ederim Papaz Efendi. Açık konuşmanız sohbetimizi kolaylaştırır. Birincisi ben müslümanım, tabiki delil getireceğim, kaynaklar İslâm'dan olur. Ama madem ki siz bunu kabul etmediniz size İncil'den örnek vereyim.
Her şeyden önce Allah (c.c.) Muhammed aleyhivesellem Efendimizin geleceği İncil'de bile bildirilmiş. Ama hristiyanların çoğu Hazreti Muhammed'in gelişini hazmedemediler. Yahudilerde öyle. Hala daha bir elçi geleceğine inanırlar. Elçi geldi ama bu elçi Yahudi ırkından gelmediği için Efendimizi kabullenemediler. Hristiyanların çoğu da aynı şekilde, sırf gelen onlardan değil diye inanmadı. Ama Papaz Bahira gibiler de çıktı tabii.
Halbuki, bizim inancımız da her dilden, her kavme peygamber gelmiştir. Bizim için önemli olan peygamberin peygamber olmasıdır, ırkı veya dili değil.
-Siz şimdi onları değil, Incil'den işaret var dediniz, onu söyleyin neymiş o? İncil'i kendinize göre yorumluyorsunuz. Göreceksiniz, İncil'de öyle bir şey olmadığını şimdi anlayacaksınız.
Yaşasın! Peder, güzel bir şekilde, hem de kendinden çok emin halde meydan okudu. Epeyce rahatlamıştım. Demek Abdullvahhab rastgele atıyordu. Ben İncil'i iyi bilmediğim için onun karşısında bocalıyordum.
Peder bütün İncil'leri masanın üzerine dizdikten sonra, Vahhab'a bakıp gülümsedi:
-Hadi bakalım delikanlı. Şu İncil'de nerde yazıyor- muş? "Benden sonra bir kurtarıcı gelecek" ibaresi bul ve bana göster.
Kalbim nerdeyse duracaktı. Abdulvahhap hafifçe gülümseyerek Matta Inciline uzandı.
-Al bakalım delikanlı... İddia ettiğin İncil'den bir delil göster.
-Hay hay... Veriniz hemen göstereyim.
Abdulvahhap önce Matta İncil'ini eline aldı.
-Buyrun Matta 3:12'yi okuyorum..
Hazreti İsa diyor ki;
"... ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben onun çarıklarını bile taşımaya yeter değilim..."
Biliyorum, İncil Barnaba'dan sonra bu haberin Yahya tarafından verildiğini iddia ettiniz... Hazreti İsa'nın sözünü değiştirdiniz. Bakın, Markos Incil'i 1:7'de aynı konu nasıl geçiyor: "... Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor..." Onu da Yahya'ya mal ettiniz. Ama bir vahiy yoluyla gelmiyordu haber. Matta ve Markos'un notlarıydı ya, istediğiniz gibi çevirdiniz.
İsa'nin Rab olduğuna, bazende insanların Rab olabileceğine inanırsınız. Ama bakın Yuhanna İncili'nin girişin de 1:17 de "Hiç kimse tanrıyı görmedi"der. Nasıl değiştirmişsiniz bakın. Bu gün İsa'ya, hem Allah, hem baba, hem de oğul diyorsunuz. Öte yandan "Tanrı'yı kimse görmedi" diyor İncil... Öte yandan yine Yuhanna'da "... Bedenin isteğinden doğmadılar, tanrıdan doğdular" diyor.
(Bak: THENEW TES TAMENT IN TURKISH C V NITED BIBLE SOCIE TIES 1988. Printed in Turkey. UBS 1988 5 m 260 ISBN 975-462-013X. Rota ofset. 152 49 70)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİA
Fiksi UmumMaria,maria işte.... . . Kitabın yazarı Emine Şenlikoğlu'nun izni dairesinde yazılmıştır. İzin alınmadan paylaşılması yasaktır. . . . . . . . Uzun uğraşlar sonucu kitap tamamlanmıştır. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. M. Maviş