12; "büyük maç"

600 111 86
                                    

her sene omelas'ın heyecanla beklenen günü sonunda gelmişti. final maçı için günler öncesinden konuşulmaya başlanmış, kimileri arasında iddialara girilmiş ve küçük çaplı atışmalar bile çoktan yapılmıştı. normalde en çok merak edilen maçlar hep gryffindor ve slytherin arasında gerçekleşenler olurdu ama bu sene herkes lee minho ve han jisung'un arasındaki düşmanlığı öğrenmişken ve maç üzerine girdikleri iddianın dedikodusunu duymuşken bu maç için heyecanlanmamak mantıksız kalıyordu.

neredeyse herkes bir tarafın kazanması üstüne arkadaşları arasında iddialaşmışken maçın sonucu ne olursa olsun sevineceğine emin olan bir kişi vardı. yang jeongin her ne kadar jisung'la yakın arkadaş sayılsa da slytherinli lee felix'i ondan daha uzun süredir tanıyordu ve onunla da arkadaştı. bu yüzden kim kazanırsa kazansın onu tebrik ederdi.

tam olarak bu yüzden felix'e maçtan önce buluşmak için bir mesaj atmış ve şimdi de onu bitkibilim sınıfında bekliyordu. burası jeongin'in omelas'taki en sevdiği yer olmasının dışında felix'le en çok vakit geçirdikleri yerdi. bu yüzden burada buluşmak istemişti. bir de her ne kadar bu durum canını biraz sıksa da arkadaşlarından da çekinmişti ve onlardan habersiz görüşebilecekleri en güvenli yerin burası olduğunu biliyordu.

geleli beş dakikayı geçmişken slytherinli oğlanı beklerken en sevdiği çiçeklerin yanına gitmişti hufflepufflı oğlan. içinde tatlı bir heyecan dolanırken gülümsemesi de her zamankinden daha büyüktü ama bunun farkında bile değildi.

bir saat kadar önce aldığı mesaj yüzünden yerinde duramamaya başlayan ve şimdi de bitkibilim sınıfına giden merdivenleri midesindeki tatlı bulantı eşliğinde inen sarışın oğlanın da ondan bir farkı yoktu. avuç içleri bile terlemişti ve son bir saat ona asla geçek bilmezmiş gibi hissettirmişti. takım arkadaşlarıyla birlikte slytherin ortak salonunda maç için gaz verici şeyler hakkında konuşurken -daha çok diğerleri konuşmuştu- aklını hiç onlara verebilmiş sayılmazdı.

maç için zaten heyecanlı ve gergindi ama tam şu anda, bitkibilim sınıf kapısının önündeyken hissetmediği kadar heyecanlı hissediyordu. midesindeki his tatlı olarak betimleyemeyeceği bir hale gelmek üzereydi ve avuç içlerini pantolonuna silmeden duramıyordu. daha fazla oyalanmak için vakti olmadığını bildiği için kapıyı açmadan önce derin bir nefes alması gerekti.

felix ahşap kapıyı açıp da içeri girdiğinde hufflepufflının kendi kendine söylediği şeylerle karşılandı. "kim kazanırsa kazansın benim mutlu olmam beni kötü bir arkadaş yapmaz, değil mi sayın begonya?" diyordu jeongin.

"slytherin kazansa bile mutlu olur musun gerçekten?"

felix'in geldiğini duymayan jeongin korkudan resmen sıçrayarak arkasını döndüğünde felix de ona doğru yaklaşırken merakla cevabını bekliyordu. hufflepuff'ın söylediği şey heyecanını biraz daha arttırırken aynı zamanda bir anda kalp atışlarının da hızlanmasını sağlamıştı.

jeongin yakalanmış olmanın utancını saklamaya çalıştı. kötü bir şey demediğini biliyordu ama kendi kendine düşündüğü bir şeyi başkasına duyurmak utandırmıştı. yine de sözünün arkasında durmaya niyetliydi.

"olurum tabii ki," deyip küçük  bir omuz silkmeden sonra devam etti tam da sarışın oğlanın gözlerine bakarak. "sen de takımdasın ve sen kazanmış oluyorsun nasıl olsa."

felix duymayı istediği şeyleri duymanın onu bu kadar mutlu edeceğini düşünmemişti. kalp atışlarının daha fazla hızlanabileceğini de düşünmemişti ama göğsü patlayacakmış gibi hissediyordu işte. avuçlarını silmek için pantolonuna bastırdığı ellerinin arasına kumaşı sıkıştırarak içinde patlamak üzere olan heyecanını sakin tutmaya çalışıyordu ayrıca. bir anda çok fazla güzel duygu dolmuştu ve bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu.

thin white lies [minsung]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin