4; "lee ailesinin onuru"

809 116 121
                                    

lee ailesi safkan slytherin aileleri arasında önde gelen bir aileydi. sadece safkanlarla evlenip soylarının muggle kanıyla kirlenmemesi konusunda kuralcı olmalarının yanında hırslı ve safkanlığa olan düşkünlüklerinden dolayı da slytherin binasından olmamaları kaçınılmazdı. lee minho da tıpkı ataları gibi soyunun devamını getirerek slytherin binasına seçilmiş ve gözde bir büyücü olma yolunda elinden geleni yapmıştı.

hala yapıyordu. her zaman ona öğretilen ve ondan beklenilen şeyleri yerine getirebilmek için çabalıyor ve en iyisi olmak için çalışıyordu. doğuştan yetenekli bir büyücü olduğu gerçekti ve daha iyi olabilmek için çalışıyordu da. ailesini gururlandırabilmek için en iyisi olması gerektiğini biliyordu.

babası sihir bakanlığında önemli bir mevkide, annesi ise büyücü hastanesinde yetenekli bir şifacı olarak çalışıyordu. minho tam olarak ne olarak çalışmak istediğine karar verememişti henüz, şimdiye kadar hep ilk önceliği yüksek notlar almak ve kendisini geliştirmekti.

dönemindeki herkes onun en yüksek notları alacağını ve uygulamalı sınavları neredeyse mükemmel yapacağını bilirdi. diğer binadakiler onunla yarışmak için çabalamazdı bile.

minho ilk yıllarında bu kadar iyi değildi. sadece on bir yaşlarında bir çocuktu ve yeni başladığı, etrafındaki herkesin gittiği okula kabul edilmenin heyecanını yaşayan bir çocuktu yalnızca. dersleri hevesle dinliyordu fakat amacı sınavlarda başarılı olmak değildi; yalnızca büyülerle, tılsımlarla, süpürgeyle havada uçmakla ve hatta şu anda nefret ettiği kehanetlerle uğraşmak onun için eğlenceliydi. artık o da anne ve babası gibi asa kullanmayı öğrenecek ve büyü yapabilecekti, umursadığı tek şey buydu.

birinci sınıfın sonunda ise gerçek dünyayla tanışmıştı minho. aslında notları kötü değildi, hocaları tarafından sevilen birisiydi de ama anne ve babası kendi dönemlerinin adını duyurmuş en iyi öğrencileri olarak oğullarının da kendileri gibi olmadığını gördüğünde deliye dönmüşlerdi sanki. babası lee ailesinin gurur duyulan çocuğu olmuşken çocuklarının da onun gibi olacağından eminlerdi. minho okula başladığı günden beri bundan şüphe duymamışlardı da hatta. keza minho daha okula başlamadan önce zaten ona öğrettikleri şeyler de vardı fakat lee minho onları gururlandıracak bir çocuk değildi anlaşılan.

minho'nun hiçbir zaman ailesiyle çok yakın bir ilişkisi olmamıştı. küçükken bakıcılarla büyümüştü. hiçbir zaman annesiyle babasının yanında uyuduğunu bile hatırlamıyordu. ama bu durum ona normal gelirdi ve yine de onları severdi. ilkokula sadece büyücü ailelerin gittiği bir okulda gitmişti, bazenleri okul çıkışı çocuklarını almaya gelen anne veya babalı gördüğünde kıskanmadan edemezdi ama kendi anne ve babasının işte olduğunu ve çok çalıştıklarını biliyordu. babası bazenleri akşamları bile eve gelmezdi zaten.

her şeye rağmen minho gerçekten de onları çok severdi. omelas'ın ilk senesini bitirdiğinde onları çok özleyerek evine döndüğünde okulda yaşadığı şeyleri anlatmak için de çok heyecanlıydı fakat mutluluğu sadece birkaç hafta sürmüştü. babası yaz boyu onun eksik gördüğü tüm şeyleri baştan çalışması gerektiğini söylemişti ve minho babasının gözlerinde gördüğü küçümseyici bakışlarla tanışmıştı. yaz boyunca birinci sınıfın tekrarını yapmakla ve zorlandığı büyülerle iksirleri yeniden denemekle geçirmişti.

ikinci sınıfa başladığında bu yazın yeniden yaşanmaması için derslerine daha çok önem vermeye başlamıştı. bu sayede hocaları tarafından övgü aldığında ise bu durum hoşuna gitmeye bile başlamıştı. övülmek, insanların imrendiği birisi olmak küçükken gerçekten de gururunu okşayan ve bu sayede de onu motive eden bir şeydi.

dört yıl boyunca bu şekilde her şey güzeldi. quidditch takımına da girmiş ve kaptan bile olmuştu, derslerde iyiydi, büyü konusunda doğuştan bir yeteneği vardı ve gerçek manada çoğu hocanın gözdesi olan birisiydi.

thin white lies [minsung]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin