13; "istek değil zorunluluk"

607 118 123
                                    

han jisung'la tanışana kadar mavi ve tonları minho'nun en sevdiği renklerdi. özellikle koyu mavi tonlarını fazlasıyla severdi, küçükken gece yarısı temalı nevresim takımı en sevdiğiydi. tavanına yıldızlar yapıştırmıştı ve hala da o yıldızlar duruyordu. en başından beri bir slytherin olacağını bilmesine rağmen mavi en sevdiği renkti işte.

geçen sene ravenclawlı bir oğlan hayatına girip birçok şeyi mahvedene kadar böyleydi yani. belki büyüdüğünden belki de gerçekten de jisung yüzünden bilinmez, minho yıllarca -hala- severek kullandığı yıldızlı nevresim takımını kullanmasına rağmen geçen yaz özellikle değiştirmişti. annesi bile şaşırmıştı buna çünkü minho ne zaman eve gelse ilk o takımla uyumak isterdi. büyüdüğünü söyleyerek geçiştirmişti turuncu saçlı oğlan, annesi de inanmıştı buna.

tavanındaki karanlıkta parlayan yıldızları söktürmemişti ama. onlar uyumasına yardımcı oluyordu çünkü. ayrıca yıldızlar mavi değildi sonuçta ve yatakhanenin kalabalık, sıcak gecelerinden sonra odasında yalnız başına kalmamasını sağlıyordu.

"minho."

minho yatağına oturmuş dakikalardır aynı sayfayı okumaya çalışırken yanına gelen seungmin'i fark etmediği için irkildi ve yan yatakta oturup kendisine bakan arkadaşına başını çevirdi.

"yemek vakti geldi."

minho'nun hiç iştahı yoktu ama biliyordu ki seungmin onu asla rahat bırakmaz ve zorla ortak salona indirirdi. bu yüzden aşağı inip sadece bir şeyler atıştırmak için kitabını kapadı ve yatağa bıraktıktan sonra ayaklandı. seungmin'le birlikte yatakhane kısmından çıktıklarında arkadaşları da onları slytherin salonunun dış kapısında bekliyorlardı.

herkes minho'nun ne kadar durgun olduğunu biliyor ama kimse ona bir şey söylemeye cesaret edemiyordu. çünkü quidditch maçının üstünden iki gün geçmişti ve minho hala kaybetmesini atlatamamıştı. kaybetmekten her zaman nefret eden birisi olmuştu ama bu maça o kadar anlam yüklemişti ki yenilgisi yıkım gibiydi. çok fazla antrenman yaptığı için kazanacaklarına da emindi üstelik. sırf bireysel olarak altın snitch ile yaptığı fazladan çalışmalar yüzünden patronus büyüsüne olan çalışmalarını aksatmıştı ve şimdi elinde ne quidditch kupası vardı ne de hala patronusu.

"bugün yemekte kızarmış tavuk ve mantarlı makarna var."

ryujin sırf minho'nun ilgisini çekmek için onun en sevdiği yemekleri söylemesine rağmen minho oralı olmadığında kızın yüzü düştü. arkadaşını böyle görmekten nefret ediyordu. tamam, tüm slytherin binası maçı kaybettikleri için üzgün ve sinirliydi ama minho'nun herkesten farklı hislerde olduğunu biliyordu. sebebini tam olarak bilmese de o ravenclawlı oğlanla alakası olduğunu da biliyordu.

normalde çok konuşan yuna'nın bile sessiz olduğu yürüyüşün ardından ortak salona vardıklarında direkt slytherin masasındaki boş bir yere karşılıklı oturdular. yemekhane neredeyse dolmuştu, minho o tarafa bilerek bakmamıştı olur da han jisung'la göz göze gelirdi diye. zaten iştahı yoktu, bir de iyice midesinin kasılmasına gerek yoktu.

minho eninde sonunda onunla yüzleşeceğini biliyordu. hatta ravenclawlının neden iki gündür kendisine bulaşmadığını merak da ediyordu. arkadaşlarından çekinip de yanına gelmeme gibi bir durum olacağını düşünmüyordu, jisung onlardan çekinecek birisi değildi. her şeyden öte mesaj da atabilirdi ama raveclaw hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyordu. tabi kupanın getirdiği mutlulukla birlikte.

bir hafta boyunca ortak salonun duvarlarından sarkacak olan ravenclaw binasının bayrağını görmemek için bile minho yemeklere gelmek istemiyordu.

hocalar ve müdür park jihyo salona geldiğinde masalardaki uğultu kesildi. profesör park her zamanki gibi çatalını çelik kadehine iki kere vurduğunda dört uzun masanın da üstü lezzetli yemeklerle donatıldı ve ardından profesörün komutuyla akşam yemeği başlamış oldu.

thin white lies [minsung]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin