====
Öğle güneşinin yolumu aydınlatması ve küçük öğle esintileri eşlik ediyordu hızlı adımlarıma. Her zamanki rutubetli ve kasvetli o mezarlığın içerisindeki küçük kulübeye yaklaştığımda kapıda bekleyen iki adam selam vermişti.
Eski tahta kapıyı ittirip içeri adımladım. Zemindeki hasırı kaldırıp göz önüne çıkan kapaktaki mekanizmaya parmağımı okuttum. Kapıdan açıldığına dair ses gelince dikkatlice kaldırıp merdivenden aşağı indim.
Çocuklar bana selam verdiler. Ben ise buraya gelme sebebimin nerede olduğunu merak ediyordum. "Sorgu odasında mı?" diye sordum, bu işlerden sorumlu olan Jisung'a. Jisung masasından kalkmadan bana döndü, "Evet hyung, Seungmin de orada." dedi. Onu kafamla onaylayıp sorgu odasına ilerledim.
Kapıyı açıp adam baktım, belime asılı silah kılıfından çıkardım silahımı. Adam korku içinde bana bakıyordu. Hemen omzunu nişan alıp bir el ateş ettim. Adam acı ile bağırırken Seungmin büyük camın ardından düğmeye basıp sesini odaya yansıttı, "Hyung! Ne yapıyorsun!"
Onu dikkate almayarak silahı belime yerleştirdim. Masaya yaklaştım hızla, "Jeju adasındaki o insanları sen mi öldürdün?" diye sordum sakince. Bir sonra ki sorum sakin olmayacaktı.
Adam soruma cevap vermeyip "Pansuman yapın koluma hemen! Siz kimsiniz ki?!" diye cırladı. Adamla aramızdaki masanın yanından geçip adamın kanlar akan omzuna elimi koydum, parmağımla yarasına bastırdım. Adam bir kez daha acıyla bağırmıştı, "Sen mi öldürdün dedim?" diye daha sert bir şekilde sordum.
Adam bağırışlarının arasında, "Evet, evet hepsini ben öldürdüm. Bırakın şimdi beni!" dedi zar zor. Elimi çekip zafer sırıtışıyla cama döndüm. Ardından hızla çocukların yanına adımladım. Hyunjin'e döndüm, "Hyunjin, şu adama bir pansuman yap da kan kaybından başımızda kalmasın." dedim.
Elimi cebimden çıkardığım mendille sildim. İhtiyacımız olan cümleyi kaydetmiştik zaten. Geriye kalan tek şey bir ihbardı. Adamı aldığımız kanıtla beraber yerleştirip Changbin'in ablasına adresi söylüyorduk ve o ihbar ediyordu. Bugünlük bu işi çocuklara bırakacaktım, çünkü bana saçma sapan bir randevu ayarlamışlardı.
"Siz halledersiniz geri kalanı, ben çıkıyorum." diyerek merdivenlerden çıktım. Kapağı içerideki mekanizmayla açıp yukarı adımladım.
Paltomu düzeltip hızla mezarlıktan çıktım. Arabaya bindim ve çalıştırdım. Yongbok'un dediği kafeye doğru sürdüm arabayı. Kız bu kafeye gelecekmiş.
Kafenin önüne geldiğinde park edip arabayı kilitledim. Cebinden çıkardım telefonumu, tam zamanında gelmiştim. Kafenin kapısında saatine bakıp duran bir kadın vardı, büyük ihtimalle buluşacağım kişi oydu. Çok hoş biriydi, siyah bol bir pantolon giymiş, üzerine de yine siyah bir tişört. Kadının yanına ilerledim, "Affedersiniz, Cha Eun siz misiniz?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafia or not? |Bang Chan|
FanfictionCinayet masası bürosunun saha ekibinin lideri, Komiser Cha ve kendini iyilik yapmaya adayan bir çete üyesi Bang Chan'ın tanışmasıyla işler sarpa sarar. ❗️Bu hikayede; şiddet, kan, işkence, adam kaçırma vb. unsurlar bulunmaktadır. Hassas olanlar oku...