seven

209 25 99
                                    

====

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

====

İçime gelen üşüme hissiyle yorganı iyice çektim üzerime, üşümekten nefret ediyordum. Isınamayınca gözlerimi açtım, yanımda Chris'i göremeyince kaşlarımı çatarak kalktım. Aralık pencereyi kapatıp odadan çıktım. Neredeydi ki? Gözlerimi ovuşturarak salona girdim, burada değildi. Sabahın köründe nerede olabilirdi ki? Salondan çıkıp koridora girdim tekrar, "Chris?" diye seslendim. Banyonun kapısı açıktı, orada da değildi.

"Burdayım!" dediğinde sesini duyduğum odaya ilerledim. Bu odanın olduğunu fark etmemiştim. Kapıyı açtığımda buranın küçük bir kütüphaneye benzediğini gördüm, çok güzeldi. Bir tane de masa vardı, Chris bilgisayarda çalışıyordu. Yanına ilerleyip sandalyenin kol koyma yerine oturdum. "N'apıyorsun, sabahın köründe?" diye sordum, yaptığı şeyi inceleyerek. "Son aydaki personel alımlarını inceliyorum. Öz geçmişlerini falan kontrol ediyorum." dedi gözünü bilgisayardan ayırmadan.

"Peki bunu neden sabahın," bilgisayara eğilip saate baktım, "7'sinde yapıyorsun?" diye tamamladım cümlemi. Chris'in yüz ifadesi hiç değişmiyordu, aynı şekilde bilgisayara bakıyordu. "Insomnia'm var." dedi. Şimdi anlıyordum, "Söyleyebilirdin, ben de camış gibi yatmazdım." dedim saçlarını karıştırarak. Saçlarının düzlüğü gitmişti, hafiften kıvırcık duruyordu. Demek ki gerçek saçı kıvırcıktı. Kıkırdadı, "Uykum var demiştin ama, ne yapsaydım? Uyumak yasak diyip sabaha kadar personel dosyası mı okutsaydım?" dedi kafasını bana çevirerek.

Gülmemeye çalışarak onayladım onu, "Evet, öyle yapsaydın." dedim. Onaylamazca kafasını iki yana sallayarak bilgisayara döndü. "Sen niye bu kadar erken kalktın?" diye sordu. İç çektim, "Bilmem, genelde uyumaya zamanım olmadığı için erkenden uyandım galiba." diye açıkladım. Üç gündür sabahın köründe kalkıp spor yapıyordum, sıkılmıştım. Jeosun'un davası devam ediyordu hâlâ, başlamak istemiyordum bu yüzden.

"Sen ne kadar uyudun?" diye sordum. Bana bir saniye oldun bile bakmıyordu, uykusu olduğu içindi belki de. "Bilmiyorum ki, yarım saat veya kırk dakika falan." diye geveledi. Şaşkınlıkla gözlerim açıldı, "Ne?!"

Kıkırdadı, "Genelde böyle oluyor, ben de tüm gece çalışıyorum." dedi baktığı dosyadan çıkıp bir başkasına girerek. Gördüğüm adamı bir arkadaşım nezarete atmıştı, onu ziyaret ederken görmüştüm. "Bu adamın siciline baktıralım." dedim. Kaşlarını çatarak bana döndü, "Neden?" diye sordu. Açıkladım durumu, kafasını sallayarak döndü bilgisayara. "Birazdan Minho'yu ararım, halleder." dedim.

"Ne yiyelim?" diye sordum. Bu sefer ben hazırlayacaktım. "Aç değilim." diye mırıldandı. Bu ruhsuzluk neydi ya? "Chris, sen iyi misin?" diye sordum, faredeki elini tutarak. "İyiyim, Eun." dedi beni ikna etmeye çalışarak. "Emin misin?" diye destekledim sorumu, elimi eline kenetledim. "Merak etme, sıkıntı yok." dedi ve birleşik elimizi dudaklarına götürüp öptü. Gülümsedim, çok tatlıydı. Elini çekip aynı şekilde dosyayı incelemeye devam etti, yine bakmamıştı bana.

Mafia or not? |Bang Chan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin