five

230 23 46
                                    

====

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

====

Otoparka indim, sırayla tüm arabalara baktım. Derin nefesler alıp veriyordum bir yandan da. Elimdeki kahvelerin dökülmemesine özen gösterdim. Gördüğüm arabayla durdum, işte bu. Kahveleri kaputun üzerine bıraktım. Telefonumu çıkardım, Eun'u aradım.

"Selam! Nasılsın?" dedim neşeli bir sesle. "İyiyim, sağol. Bir sorun mu var?" dedi. Telefonu biraz uzaklaştırıp derin bir nefes aldım, ihtiyacım vardı. Telefonu yaklaştırdım, "Hayır, neden ki? Aramak istedim." dedim aynı neşeli tonla. Gergin geliyordu sesi, bir iç çekti. "Asansörden iniyorum. Sonra konuşuruz." diyip kapattı. İlerden asansör sesi geldi, derin bir nefes daha aldım. Yüzüme bir tebessüm yerleştirdim.

"Chris?" Eun'un sesini duyunca arkamı döndüm. Kahvelerden birini alıp ona uzattım, "Sana aldım." dedim. Zoraki bir tebessümle aldı kahveyi. Yüzümü astım, "Eğer, rahatsız oluyorsan konuşmam seninle." dedim. Hayır demesi lazım, yoksa her şey biter. "Hayır, yani gerek yok. Ben şaşırdım. Hem zaten seninle konuşmak istiyordum." dedi gergince.

Tebessüm ettim, "Dinliyorum." diye mırıldandım. Derin bir nefes aldı, gözleri beni bulmuyordu asla. "Ben düşündüm, sanırım..." duraksayıp yutkundu. "Ben de, ben de bir şeyler hissediyorum sanırım." dedi. Bunu yapmalı mıyım? "Gerçekten mi?" dedim heyecanlı bir şekilde. Gergince dudağını dişledi, "Evet." dedi. Bunu yapmam gerekiyor, yapabilirim. Elini tuttum, "O zaman, bana bir şans verir misin?" dedim gülümseyerek. 'Çok üzgünüm.' diye geçirdim aklımdan.

Tebessüm etti ve kafasıyla onayladı. Derin bir nefes alıp gülümsememi büyüttüm. Kendimden nefret ettim bir an için. Bunu yapmam hiç doğru değildi. "Öyle bakışıp duracak mıyız? Bin arabaya." dedi gülerek. Ona eşlik ederek güldüm, "Peki~" dedim ve kahvemi alarak ön koltuğa bindim. O da sürücü koltuğuna geçti. Telefonumun çalmasıyla cebimden çıkardım,
Jisung'tu.

"Efendim?" dedim. Ne olup bittiğini soracaktı. "Hallettin mi?" diye sordu. Mırıtılarla onayladım, "Hallettim o dosyaları. Bilgisayarımda atarım sonra." dedim çaktırmamaya çalışarak. Göz ucuyla baktım, sadece arabayı sürüyordu. "Güzel, birliktesiniz sanırım şu an. Bilgi almaya çalış, alamazsan dinleme cihazını yerleştir." dedi. İç çektim, "Onları da hallederim, merak etme. Kapatıyorum." dedim ve kapattım. Bir insana bunu yapmak çok iğrençti, sırf çıkarlarımız için... Sıkıntıyla nefes verdim.

"Ne o, işler çok mu yoğun CEO bey?" dediğinde 'Keşke işler yoğun olsaydı.' diye geçirdim içimden. Güldüm, "Beni mi araştırdın sen?" dedim. Kıkırdadı, "Tanıştığımız ilk gün siciline bile baktırdım." dedi. Radyoda güzel bir şarkı çalıyordu, şarkının eşliğinde "Bu hiç adil değil komiser hanım, belki bende sizin sicilinize bakmak istiyorum?" dedim alayla.

"Gayet de adil." dedi gülerek. O mutluydu gerçekten. Resmen içim içimi yiyordu. Bunu yapmam gerçekten hiç etik değildi. Söyleyip kurtulursam ne olurdu ki? Zaten eninde sonunda öğrenecekti, başlamadan biterse daha az üzülürdü. Gergince "Eun," dedim söylemek adına ama söylersem bilgiler gelmezdi ve o çete resmen katliam yapardı. Yutkundum, "Ya da boşver." diye mırıldandım. Stresten ellerim titriyor ve terliyordu. Kahvemden bir yudum aldım.

Mafia or not? |Bang Chan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin