Selam kuşlarım.
Nasılsınız, iyi misiniz?
Umarım iyisinizdir.
Sizi çokkkk seviyorum, öbüselim?
Hadi iyi okumalar, bol yorumlar gundikler🐣***
Ceylan Koç
Bizimkilerin olduğu alana gelmiştik Mert hoca ile birlikte ve hala eli ara ara belimi buluyor, beni sürekli önünden ilerletiyordu. Birkaç kişi ona selam verdiğinde kısaca selamlarını alıp, benimle yürümeye devam etmişti.
Bu sahiplenici bir tavır değilde neydi şimdi?
Biri bana çabuk açıklasın, bas bayağı sahiplenici tavırdı işte!
Sahiplenici erkek tutuşu denen şey olmasaydı bile bu tutuş sahiplenici erkek tutuşu olurdu.
Tamam biraz abartmıştım.
Çoğu kişinin gözleri bizi buluyordu, fakat bu asla umurunda değil gibiydi, hatta tam tersi gayet halinden memnun bir havayla yürüyordu. Bu durum yine ve yine kafamı karıştırmıştı elbette.
Abartı, kuduruk düşüncelerim bir yana, amacının ne olduğunu anlayamamıştım.
Korumacı bir tavır mıydı, yoksa genel karakteriyle alakalı mıydı bilmiyordum ve neden yaptığını bilmesem de, hoşuma gitmişti diyebilirdim. Kafamın karışması da şimdilik çok umurumda değildi, gerçi kafamı kurcalayan şey şu anki tavrından ziyade, bugünki dengesiz tavırlarıydı.
Önce tatlı tatlı konuşmuş, sonra ağzıma sıçmış en son da yine tatlı tatlı konuşup yanağımı sevmişti elinin tersiyle. Kalbim mahvolmuştu o anda cidden. Aramızdaki garip çekim beni eritip bitirmişti. Acaba amacı bana kafayı falan mı yedirmekti.
Çünkü eğer öyleyse bunu çok iyi başarıyordu bu adam.
Derince iç çektim bu düşüncem sayesinde.
Bakışlarım Mert hocaya bahsettiğim kalabalık gruba döndüğünde, kafası sarı sarı parlayan Barış'a gitti gözlerim hemencecik, tepesinden dumanlar süzülüyordu. Dudaklarına götürdüğü sigarayı görmemle, bir anda arkamı dönüp ellerimi göğsüne doğru koyarak Mert hocayı durdurmam bir olmuştu.
"Hocam!"
Sesimi yükseltmiştim bilerek, çünkü beni duymalı ve sigarasını atmalıydı Barış. Ben yandım, arkadaşlarım yanmasındı maksat. Allahım ne kadar vefalı bir dostum. Şimdi Barış'ı sigara içerken görse, muhtemelen içinden geçerdi çocuğun.
Bana kızdığı gibi.
Mert hoca aniden durmamla hafiften bana çarpsa da hemen toparlayıp çatık kaşlarla bakmaya başlamıştı suratıma. Bir şey olup olmadığını anlamaya çalışarak bakıyordu sanki. Anlık gözlerinde endişeyi gördüğüme yemin bile edebilirdim. Hızlıca gözleri ayaklarımda, kollarımda ve en son suratımda dolandı, hasar tespiti yapıyordu sanki, çok komikti.
"Noldu, bir şey mi oldu? Bir yerini mi çarptın? Noldu kızım?"
Bir anda bir şey olmuş gibi bağırmamdan dolayı sormuştu bunları art arda. O bana bunları sorarken, ben yan gözle biraz ilerimizdeki Barış'a, gözlerimi büyüterek baktım ve bizi gördüğü gibi kaşları havalandı.
Anlamamıştı avel.
Şu an cidden anlamamış olması çok sinirimi bozduğu için, içten içe Barış'a birkaç küfür savurdum. Mert hoca kolumu tutarak beni sarstığında bakışlarım tekrar onu buldu. Çok yakındık şu anda, beni anlamadığını gösteren bir yüz ifadesiyle dudakları aralık bir şekilde duruyordu, gözlerim istemsiz dudaklarına kaydığında afalladım ve yutkundum.
