Selamlar ballı böceklerim!
Nasılsınız iyi misiniz?
Milli takım tdsi ve yenilmemiz beni çıldırttığı için öyleli böyleliyim ama aşarız, bunu da aşarız.
Bayadır bölüm atmıyordum.
Kısa ama çarpıcı olduğunu düşündüğüm bir bölümle geldim.
İyi okumalar, bol bol yorumlar 🥰🎀🥰***
'Karşılarındaki yarı çıplak ve birbirlerinin dudaklarından hızla ayrılan ikiliyle Mert de Ceylan da şok olmuşlardı. Bu alakasız ikili, bu şekilde karşılarında olunca, kal gelmişti sanki bizimkilere.
"Deniz?"
"Mauro?"
İkisinin de sesi koridorda yankılanırken, birkaç saniyelik şok sürecinin ardından Mert kafasına dank eden şeyle, karşısındaki ikilinin toparlanma çabalarını aldırmadan Ceylan'ın gözlerini kapatmıştı hemencecik.
Çünkü Deniz yarı çıplak halde olsa da, Mauro'nun gerçekten de neredeyse her yeri ortadaydı ve Ceylan'ın bunları görmesine gerek yoktu, Mert kızı öyle bir kafasında kodlamıştı ki, sanki 19 yaşında bir yetişkin değil de 3 yaşında bir bebek varmış gibi hissediyordu bazen karşısında.
"Bakma sen, Allah aşkına bune amınakoyayım ne yaşanıyor bu siktiğimin okulda?"
Mert elinde olmayan bir sinirle söylenirken, bir yandan da Ceylan'ı kendisine doğru çekmiş ve gözlerini de sıkı sıkıya kapatmıştı. Deniz, Mauroya nazaran daha çabuk toparlanmış ve tüm telaşıyla, "Allah kahretmesin ya.." diye söylenmeye başlamıştı.
Mauro, "Mert Hocam..." diye yakındığı sırada Mert hızlıca "Sonra konuşucaz ikinizle de." diye mırıldandıktan sonra kapıyı sertçe kapatmıştı. Gördüklerini sindirmeye çalıştığı sıra, Ceylan homurdanarak elini gözlerinden çekmeye çalıştı Mert'in.
"Tamam, çeksene elini artık. Bırak, çocuk muyum ben?!"
Zaten sinirliyken bir de böyle yapması daha da sinirlendirmişti Ceylan'ı. Mert kolundan tekrar tutmaya çalıştığında, bu sefer elinde olmadan bayağı bir yüksek çıkmıştı Ceylan'ın sesi.
"Bırak ya, bırak beni!"
Mert'in kolundan kurtulduğu gibi, kenarıdan eline aldığı ayakkabılarıyla hızlı adımlarla adımlamaya başlamıştı. Mert gerçek manada pişmanlıkla yanıp tutuşuyordu tam şu anda.
Az önceki olayı beyninin bir kenarına fırlatıp kızın peşinden koşmaya başladı o da. Ceylan'ı yakalayıp hislerini söylemek istiyordu, fakat yapamayacağını da biliyordu, sadece gitsin istemiyordu.
Kolunu tekrar tuttuğunda, Ceylan derin bir nefesin ardından gözlerine baktı Mert'in, tüm yorgunluğu ve bıkkınlığı ile. "Ne var Mert ne var?" sesi o kadar çaresiz çıkıyordu ki, Mert o an ne diyeceğini bilemedi, fakat bir şey demezse kızın tekrardan patlayacağını biliyordu.
"Ceylan, nolur bir konuşalım. Böyle olmaz?"
Aklına gelen ilk kelimeleri arka arkaya dizdiğinde, Ceylan usul usul başını sağa sola salladı ve derin bir iç çekişin ardından, sakince Mert'in tuttuğu kolunu kendine çekip omuz silkti.
"Ben bir şey konuşmak istemiyorum Mert, sıkıldım senden ve bu kafamı karıştıran hallerinden, bir öyle bir böyle oluşundan nefret ediyorum, anlıyor musun? Nefret ettim resmen karmaşa duygusundan da kafamın dolu oluşundan da!"
Kızın ağlamaklı olan ses tonu Mert'in içini delip geçerken, bu sefer gerçekten ne diyeceğini bilememişti. Sadece ilk defa hissettiği bu çaresizliğin getirdiği bir mahcubiyet ile, titreyen sesiyle "Ceylan, ben..." diyebilmişti.