"Riva yetmedi mi ama? Seninle her görüntülü konuştuğumuzda senaryo okumanı mı izleyeceğiz? Doğukan'la ikimizde biliyoruz ki zaten ezberledin. İnanılmaz bir film olacak!" Doğukan dediğimi onayladı ve Riva başını kağıttan kaldırıp bana baktı ve kaşları çatıldı.
"Orası senin evin değil neredesin sen?" dedi.
"Bizi dinlemediğini biliyorduk. Dedi ya Eylül Çağlar'dayım diye." dedi, Doğukan.
"Aslında ofi-"
"Nasıl Çağlar'dasın? Eylül bazı şeyleri unutuyorsun sanırım. Mesela sana yaptıkları? Sadece mezuniyet olmadığını hepimiz biliyoruz. O adamın karakteri düzgün değil. Evet, lisede ona aşık olmuş olabilirsin ama büyük ihtimalle lise-üniversite şeyiydi. Her liseli kız üniversiteli bir çocuğu sever."
"Burası Çağlar'ın ofisi; evi değil. Ayrıca Çağlar'dan nefret ediyorum, ona aşık değilim. Büyük ihtimalle dediğin gibi lise-üniversite olayıydı. Aramızda bir şey yok sadece videoyu kaldırması karşılığında ona çalışmak zorundayım. Paylaştığı video da gözüküyordum babam da nasıl oluyor hiçbir fikrim yok ama onun çocukça videolarını izliyor. Benim burada olduğumu görürse her şey biter."
"Dava açsaydın?" dediğinde, "Davalar çabuk sonuçlanmaz hatta direkt red bile edilebilirdi." dedim.
"Pekala, sert çıkışmış olabilirim ama tek istediğim senin iyi olman." gülümsedim.
Doğukan, "Benim hastam geldi kapatmam gerek." dedi.
"Benim de kapatmam gerek zaten görüşürüz!" dedim ve telefonu kapattım. Yorgunlukla derin bir nefes aldım.
"Sonabahar, edit yapmaya başlamadın mı hâlâ sen?" diye girdi Çağlar odaya.
"Nereden başlayacağımı düşünüyorum." dedim ve önümdeki bilgisayarla bakışmaya devam ettim.
"Pekala olmayan şeyi var edemeyiz. Edit yeteneğin yokmuş demek ki. Yankı'yı çağırıyorum yanına öğretsin sana o." saatlerce bu bilgisayarla bakışmaktansa iyidir.
Birkaç dakika sonra Yankı odaya girdi ve sandalye çekti yanıma. "Sanırım edit yapmakla ilgili biraz problem yaşıyormuşsun? O hâlde sana öğretelim." dedi ve yanımdaki fareye uzandı. Birkaç şey yaptı ve anlatmaya başladı bende pür dikkat onu dinliyordum.
...
"Anladın mı bu kısmı?"
"Kesinlikle! Gerçekten anlatımın çok güzlemiş. Bence öğretmen olmayı düşünmeliydin. Sözelci birini sayısalcı ya da sayısalcı birini sözelci yapabilirdin. O kadar söylüyorum!"
"İyi olduğum şeyleri anlatmakta iyiyim ve bu iyi olduğum şeylerden birinin öğretmenlik olduğunu sanmıyorum. Sevdiğim herhangi bir ders yok." bir şey söyleyecekken telefonuma mesaj gelmesiyle lafım bölündü ve telefonuma göz attım. Çağlar'dandı.
Yankı'ya, "Bir dakika kusura bakma." dedim ve telefonuma baktım.
@çağlargündüz: Öğrenebildin mi?
@eylüldağlar: Desene sen direkt mesaj işi falan yalan seni özledim.
@çağlargündüz: Neden seni özleyeyim ki?
@eylüldağlar: Güzelim
@eylüldağlar: Zekiyim
@eylüldağlar: Sevilesiyim
@eylüldağlar: Yeterli mi daha sayayım mı?
@çağlargündüz: Evet, sayın izleyiciler daha demin okuduğunuz alıntı bir narsiste aitti. Birazdan narsist olduğunu yalanladığı kısımla geri döneceğiz.
@eylüldağlar: Gülmekten öldüm.
@çağlargündüz: Belli oluyor
@eylüldağlar: Yankı bekler beni. Malum bana ders veriyor. Çok iyi öğretmen olduğunu söylemiş miydim? Bence öğretmen olmalı ama öğretmen olmak istemiyormuş yazık oldu.
@çağlargündüz: Sanırım edit dışında her şeyi yapıyorsunuz?
Mesajdan çıktım ve telefonumu kenara koydum dikkatimi Yankı'ya verdim. Ne diyecektim ben? Her neyse. "Ne anlatıyordun?" dedim ve bilgisayara baktım.
"Biliyor musun bende unuttum. Bir dakika bekle nerede kaldığımıza bakayım." bir anda kapı hızla açılınca sıçradım.
"Amacın bize kalp krizi geçirtmek mi?" dedim sinirle.
"İşiniz bitti mi?" dedi ve etrafa bakındı.
"Hayır daha devam ediyoruz." dedim ve bilgisayara geri döndüm.
"Ara verin bence yemek yiyebiliriz?" dediğinde umursamadım ama Yankı benim yerime cevap verdi. "Ben acıkmadım ama Eylül yemek yemek istiyorsa yiyebilir yani aç bırakacak değilim onu."
"Sonbahar?"
"Aç değilim gider misin? Kontrastyonumuzu bozuyorsun." dedim ve yüzünde genişçe bir gülümseme oluştu. O yüzden bende gülmeden duramadım. Gülümsedim.
"O kadar çok edit programlarıyla uğraşmışsın ki konsantrasyon diyemiyorsun bile." gülümsememin yerini kızgınlık aldı. Ellerimden tutup beni kaldırdı ve zorla odadan çıkardı.
"Gözlerin bozulacak artık." benden o kadar bihaber ki... "Gözlerimin bozulması kötü olur değil mi?" dedim zorla.
"Evet, yeşil gözlerine benim yüzümden zarar gelsin istemem." gülümsedim. Ama bu utanma ya da sevinç gülümsemesi değildi. Acı bir gülümsemeydi.
"O hâlde yiyelim bakalım yemek." alt kata indik ve mutfağa geçtik. Masaya oturdum ve başımı ellerimin arasına koydum.
"En son yemeğimin eşek etinden yapıldığını iddia etmiştin. Şimdi sana etsiz bir yemek yapacağım. Fikrini belirt."
"Pekala, çok bir şey değişeceğini sanmıyorum ama..."
"Göreceğiz!" malzemeleri çıkardı ve yemeği yapmaya başladı bende onu beklerken başımı masaya yasladım.
🍂
Gözlerimi açtığımda yatakta uyuyordum. Uyuya kalmış olmalıyım. Kalktım ve aşağı indim. Gece olmuştu sanırım etraf karanlıktı. Duvardaki saate baktım; saat 03.12'ydi. Sessizce mutfağa gidiyordum ki koltukta uzanan Çağlar'ı gördüm. Uzunca baktım ona. Hiçbir zaman onun yüzüne uzunca bakma fırsatını yakalayamamıştım.
Değişmişti. Artık o üniversiteli çocuk değildi. Dizlerimin üstüne çöktüm ve baş ucunda durdum. Uzun zamandır sormak istediğim o soruyu sordum. "Neden?" kısa bir soruydu ama bir sürü şeyin cevabıydı. Neden gelmediğinin, neden adımı söylemeyi bıraktığının, neden benden nefret ettiğinin, neden başkasıyla olduğunun cevabını o soru verecekti.
Kalktım ve mutfağa geçtim ardından yaptığı yemeği tabağa koyup atıştırdım. Güzel olmuştu yine. Yaptığı her yemek güzeldi.
-Bölüm Sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dokuzuncu Ay ve Gece |yarı texting|
Teen Fiction@eylüldağlar; Son attığın videoyu hemen kaldırıyorsun! @çağlargündüz; Ooo Dokuzuncu Ay? @çağlargündüz: Videoyu kaldırmıyorum editlemek günlerimi aldı. Uyarı! Küfür ve rahatsız edebilecek kelimeler içeriyordur.