10. Keşfedilmeyen Yetenek

103 58 7
                                    

Uzun zamandır bakıştığımız o kız, düşünceli bir şekilde etrafına bakındı. Herkesin bakışları onun üstündeydi ve bu durumdan oldukça rahatsız olmuştu. Onun moralinin bozulduğunu hissettim. "Hadi dans et benimle. Ne bekliyorsun?" dedim.

Orkestra kraliyet marşını çalmaya başladığında, ikimiz de dans pistine adım attık. İlk temas, nazik bir eğilmeyle gerçekleşti. Ben, kızın elini alırken, gözlerindeki heyecan fark edilebilir bir hâl aldı. Parmaklarım onun ince, narin ellerine dokunduğunda, sanki aramızda elektriksel bir bağ oluştu.

Işıltılı avizeler altında, dans pistinin ortasında birbirimize kilitlenmiş gözlerle dans etmeye başladık. Avizelerin parıltısı, pistin üzerinde dalga dalga yayılan bir ışık denizi oluşturmuştu ve biz, bu denizin ortasında ahenkle dans ediyorduk. Her adımda, her dönüşte birbirimize daha da yaklaştık ve dansımız, ritmin ötesinde duygusal bir birleşmeye dönüştü. Onun yüzünde gülümseme, heyecan ve mutluluk vardı. Ben ise onunla dans ederken yüzümdeki ifadeyi kaybetmiştim; sadece ona olan derin sevgimi ve bağlılığımı yansıtıyordu. Bu an, ikimiz için unutulmaz bir an olacak ve aşk dolu bir başlangıcın habercisi olacaktı.

İkimizin arasındaki dans, adeta bir masalın içinden gelmiş gibiydi. Hafifçe dönüşler, kusursuz adımlar ve göz temasıyla dolu bir atmosfer, izleyicileri büyülemişti. Benim kollarım, onun etrafında zarifçe dolanırken, birlikte dans ediyorduk ve adeta bir bütün olmuştuk. Onun adımlarına uyum sağlamak, sanki bir orkestra şefinin yönetimindeki mükemmel bir senfoninin parçasıydı. Ayaklarımızın pistte kayışı, orkestranın müziğiyle uyumlu bir şekilde yankılanıyordu.

Sonunda dansımız sona erdiğinde, birbirimize teşekkür edercesine eğildik. Ben, o kızın elini nazikçe tuttum ve ona bir gülümsemeyle baktım. Bu anın büyüsüyle elini dudaklarıma götürdüm ve nazikçe öptüm. Bu jest, onun yüzünde tatlı bir kızarıklık oluşturdu. Daha sonra, geceye birlikte yürümeye başladığımızda karanlığın içinde kaybolduk, adımlarımız yankılanarak uzaklaştı.

Ay ışığı, yolumuzu hafifçe aydınlatırken, çevremizdeki sessizlik sadece ayak seslerimizle bozuluyordu. O anın büyüsü hala üzerimizdeydi. Gözlerimiz, gecenin karanlığında birbirine kenetlenmiş, kalplerimiz aynı ritimde atıyordu. Bu an, sadece bir dansın değil, belki de hayatlarımızın dönüm noktasıydı. Karanlığın içinde kaybolurken, geleceğin neler getireceğini bilmeden ama birlikte olmanın huzurunu hissederek yürüdük.

Stephen, anne ve babasının kavga sesi yüzünden aniden uyandı. Kalbindeki çarpıntılar ve karmaşık duygular içindeydi. Bir yandan anne ve babasının kavgalarına alışkındı, diğer yandan ise az önce gördüğü rüyanın etkisindeydi. Rüyadaki kız ona inanılmaz derecede tanıdık geliyordu, sanki aralarında derin bir bağ vardı. Ancak bu bağın gerçekliği konusunda şüpheleri de vardı. Her şey çok garipti; rüya boyunca kızın yüzünü bir türlü görememişti. Bu durum, eski hayatından bir anıya benzese de, hatırlayamadığı detaylar onu rahatsız ediyordu.

Stephen, kafasında bu rüyanın eski hayatından bir parça olduğuna dair kesin bir inanç taşıyordu. Fakat neden hiçbir şey hatırlamıyordu? Bu kız kimdi ve neden yüzü bu kadar bulanıktı? Sanki biri bilinçaltına müdahale etmiş, bu anıyı zihninden silmiş gibiydi. Beynini zorladıkça, hatırlayamadığı diğer anılar da gün yüzüne çıkmaya başladı. Eski hayatında hiçbir kızla bu kadar yakın olduğunu hatırlamıyordu, ama bir yandan da her şeyin yarım yamalak olduğunu fark etti.

Özellikle rüyada hissettiği derin bağ, sahte bir bağ gibi geliyordu. Bu his, onun zihninde bir anıdan çok bir yanılsama gibi yer ediyordu. Stephen, neden öldüğünü bile hatırlamıyordu ve bu bilinmezlik onu içten içe kemiriyordu. Gözlerini tavana dikmiş düşüncelerine dalmışken, anne ve babasının kavga sesi tekrar yükseldi. Bir yandan rüyanın etkisinden kurtulmaya çalışıyor, bir yandan da gerçek hayatta karşılaştığı sorunlarla baş etmeye çalışıyordu.

Sihirli Dünya: Varislerin Yükselişi +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin