Stephen yatakhaneye girer girmez, içerideki hareketlilik dikkatini çekti. Gençler, ellerinde bavulları ve çantalarıyla, sağa sola dağılmış halde odalarına yerleşmeye çalışıyordu. Kimi dolabına kıyafetlerini asıyor, kimi yatağının başına getirdiği kitapları düzgünce diziyordu. Çoğu, bir yandan da tanıştıkları yeni insanlarla küçük sohbetlere dalıyor, kahkahalar atıyordu. Stephen, herkesin böylesine hızlı sosyalleşebilmesine hayret etti. Ona göre bu durum biraz aceleci ve yüzeysel görünüyordu; tanımadığı insanlarla bu kadar çabuk kaynaşmak, ona garip ve yapmacık geliyordu.
Bir an için ortama göz gezdirdikten sonra, içgüdüsel olarak insanlardan uzağa çekildi. Elindeki çantayı kapısının hemen yanındaki yatağın ucuna bırakarak, eşyalarını sessizce yerleştirmeye koyuldu. Diğerlerine katılmak, tanışma sürecinin bir parçası olmak istemiyordu. Bir an önce bu işi bitirip, uzaklaşmayı arzuluyordu. Belki de bu uzak kalma isteği, üzerindeki ağırlıktan kaynaklanıyordu. Nedensizce yorgun hissediyordu; gün boyu hiçbir şey yapmamasına rağmen bedeninde bir ağırlık vardı, sanki her hareketi onu daha da yoruyordu.
Eşyalarını yerleştirir yerleştirmez, etrafına bir kez daha göz attı. İnsan kalabalığından bunalmış bir halde, boş bir yatak bulma isteğiyle oda boyunca dolaştı. Nihayet köşedeki yatağın boş olduğunu fark etti ve hemen kendini ona bıraktı. Yatağın yumuşaklığı ve dinginliği içine rahatlatıcı bir huzur dalgası gibi yayıldı. Gözlerini kapatarak uyumaya çalıştı. Birkaç dakika sonra etrafındaki sesler bulanıklaştı; kahkahalar, konuşmalar gittikçe arka planda silikleşen bir uğultuya dönüştü. Fakat, alışkın olduğu üzere, uyku hemen gelmedi.
Stephen bir türlü uykuya dalamıyordu. Çocukluğundan beri yatakla mücadelesi hiç bitmemişti. Her seferinde gözlerini kapatıp uzun süre uyuyakalmasını bekler, ancak bir türlü uykuya dalamazdı. Yarım saat boyunca gözlerini sımsıkı kapalı tutarak bekledi, ama bir değişiklik olmadı. Aksine, giderek üstündeki yorgunluk hissinin azaldığını, bedenindeki ağırlığın kaybolduğunu fark etti. Orada hareketsiz uzanmış olsa da zihni dinlenmiş gibiydi; biraz önce onu saran yorgunluk yerini hafif bir dinginliğe bırakmıştı.
Bugün Stephen'ın içini huzursuzlukla karışık bir cesaret doldurmuştu. Belki de yattığı yerden kalkıp ufak bir kaçamak yaparak kendine heyecan katabilirdi. Gizlice koridora çıkıp dolaşmak istiyordu. Mantıksız olduğunu biliyordu; koridorda gezinse bile uyuyabileceğine dair bir garantisi yoktu. Fakat bu sıkıntılı ruh halini dağıtmanın, biraz macera aramanın belki de en iyi yoluydu. Yine de içinde bir tedirginlik vardı; ya yakalanırsa? Yüreği hafifçe titredi, ama o an bu riski göze almaya karar verdi.
Yatağından ağır ağır doğruldu. Karanlık odada etrafını göremese de adımlarını dikkatle atmaya başladı. Her adımında bir gıcırtı sesi çıkar endişesiyle ayak uçlarında ilerliyor, yere temas ettiği anda tüm ağırlığını hafifletmeye çalışıyordu. Odadaki herkes derin bir uykuya dalmış gibi görünüyordu; buradaki sessizlik o kadar yoğun ve ağırdı ki Stephen'ın kendi nefesini bile duyabiliyordu. Nihayet kapının önüne geldiğinde, parmaklarını yavaşça kapının koluna yerleştirip indirdi. Ama kapıyı aralamaya başlar başlamaz ince, tiz bir gıcırdama sesi duyuldu ve Stephen'ın kalbi anında hızla çarpmaya başladı. Nefesini tutarak donakaldı. Oda halkından birinin uyanmış olabileceğini düşünerek, korku dolu gözlerle arkasına baktı. Neyse ki herkes hâlâ derin uykudaydı. İçine küçük bir rahatlama hissi doldu ve biraz daha dikkatlice kapıyı açmayı sürdürdü. Bu kez sessizce aralanmıştı.
Adımını koridora attığında kendisini hafif bir ürperti karşıladı. Loş sarı ışıkların karanlıkla buluştuğu dar koridor bomboştu; sadece uzakta belli belirsiz, karanlığın içinde kaybolmuş uzun bir hat gibi devam ediyordu. Lambaların sönük ışığı, duvarları ve yere kadar inen geniş pencereleri karanlığın içinde hafif bir ışıltıyla aydınlatıyordu. Stephen'ın burada olmaması gerektiğini bilse de bir anda sanki yasak bir dünyaya adım atmış gibi bir hisse kapıldı. İçinde, hem kendini suçlu hissettiği hem de bu gizlilikte bir özgürlük bulduğu bir heyecan vardı. Ayaklarını halıya sürtercesine sessizce yürüyerek koridorda ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Dünya: Varislerin Yükselişi +18
FantasySihirli Dünya Serisinin ikinci kitabıdır! Neredeyse herkesin hayatında kötü şeyler yaşadığı dönemler olmuştur. Bazılarımız bu dönemlerden daha güçlü çıkarken bazıları birçok şey kaybeder, zayıflaşır. O bu dönemleri deneyimliyordu ama erken bir yaşt...