Stephen, sınıfa son birkaç dakika kala aceleyle yetişmişti. Nefes nefese kalmış halde, hızlı adımlarla sırasına doğru yürüdü. Yorgunluktan alnında biriken ter damlalarını silerken, oturmak üzere eğildi. Ancak tam o anda, Alicia onun önüne geçerek durdurdu. Alicia'nın gözlerinde karışık bir ifade vardı; belli ki bir şey söylemek istiyordu.
"Yanlış anlama," dedi Alicia, sesi hafif bir tedirginlik taşıyordu. "Sadece burada başka bir arkadaşım oturuyordu da. Başka bir yerde oturabilirsin."
Stephen, Alicia'nın sözlerine şaşırmış bir ifadeyle karşılık verdi. "Alicia, ben Stephen'ım zaten," dedi.
Alicia, bu sözlerle sarsılmış gibi oldu. Gözlerini kısarak Stephen'a daha dikkatli baktı. Gözleri, Stephen'ın yüzünde gezinirken tanıdık bir şeyler arıyordu. Birkaç saniye sonra, yanakları hafifçe kızardı ve bir an için kafası karıştı. Bu yüz ona nedense çok tanıdık geliyordu, ancak nedenini hatırlayamıyordu. Gözleri, onun yüz hatlarını, gözlerinin rengini ve o tanıdık gülümsemeyi inceledi. Her şey, hafızasının derinliklerinde bir yerlere dokunuyordu.
Tam o anda, Alicia'nın zihninde bir dizi düşünce beliriverdi. "Çok anlayışlısın. Bazen senin gibi çok iyi birisini hak etmediğimi düşünüyorum. Hayatımda senin gibi özel birisinin olduğunu hiç düşünememiştim." Bu cümleler, Alicia'nın kafasında yankılanıyordu. Ses tonu, kelimelerin duygusallığı, her şey çok tanıdık ve kişiseldi.
Bu ani duygusal dalga, Alicia'nın başına yoğun bir ağrı olarak yansıdı. Başının içindeki baskı o kadar şiddetliydi ki, acıdan ellerini başına götürüp sıkıca tuttu. Gözlerini kapatıp, ağrının geçmesini beklerken, hafızasında dolaşan bu cümlelerin kaynağını bulmaya çalıştı. Ancak ne kadar uğraşsa da, bu sözlerin nereden geldiğini hatırlayamıyordu. Sadece, Stephen'ın varlığının bu sözleri aklına getirdiğini biliyordu.
Stephen ise Alicia'nın ani baş ağrısı ve şaşkınlığı karşısında ne yapacağını bilemedi. Onun yüzündeki endişe ve acı ifadesini gördükçe, yardım etmek için yanına yaklaştı. "Alicia, iyi değilsin. Doktora gidelim, " dedi, sesi yumuşak ve endişeliydi.
Alicia, gözlerini aralayıp Stephen'a baktı. Onun sesindeki endişe, yüzündeki tanıdık ifade, hepsi bir araya geldiğinde, bu yüzü ve bu sesi neden tanıdığını anlamaya çalıştı. Baş ağrısı hafiflemeye başlarken, Alicia yavaşça başını salladı. "Hayır, gerek yok. İyiyim, " dedi zorlukla.
Stephen'ın endişesi devam ediyordu. "Emin misin?" diye sordu, gözlerinde hala bir miktar şüphe vardı.
Alicia, hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Eminim. Merak etme. Düzeldi," dedi, sesi daha güçlü ve kendinden emin çıkıyordu.
"Pekâlâ," dedi Stephen, biraz rahatlamış gibi.
Alicia, Stephen'ın yanında dururken, garip bir şekilde utanmaya ve eli ayağına dolaşmaya başlamıştı. Normalde böyle hissetmezdi, ama Stephen'ın yakınında olmak onu hem huzursuz hem de heyecanlı yapıyordu.
Ansızın, elindeki kalemleri yere düşürdü. Metalik seslerle yere çarpan kalemler, sınıfta yankılandı. Alicia, yüzü kıpkırmızı kesilmiş halde eğilerek kalemleri toplamak için harekete geçti. Tam o sırada, Stephen da ona yardım etmek için eğildi. Yere düşen kalemlere uzandıkları anda, elleri birbirine dokundu. Bu temas, Alicia'nın kalp atışlarını hızlandırdı.
Alicia, elini hızla geri çekti ve daha da utandı. Tanrım, bana neler oluyor? Ben normalde bu kadar utangaç birisi değildim, diye düşündü. Kalemleri toplarken parmaklarının hafifçe titrediğini fark etti. Stephen, onun bu halini görmemiş gibi davrandı ama gözlerinde hafif bir gülümseme belirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sihirli Dünya: Varislerin Yükselişi +18
FantasySihirli Dünya Serisinin ikinci kitabıdır! Neredeyse herkesin hayatında kötü şeyler yaşadığı dönemler olmuştur. Bazılarımız bu dönemlerden daha güçlü çıkarken bazıları birçok şey kaybeder, zayıflaşır. O bu dönemleri deneyimliyordu ama erken bir yaşt...