13. Yeni Okul

70 25 0
                                    

Güneşin ilk ışıkları pencereden sızarken, Stephen'ın gözleri yavaşça açıldı. Uykulu bir şekilde yataktan kalktı, ayaklarını soğuk zemine bastı. Banyoya doğru sendeledi, musluğu açtı ve avuçlarına dolan serin suyu yüzüne çarptı. Aynada gördüğü yorgun yüzüne baktı, gözlerindeki endişe ve heyecan karışımını fark etti.

Hızla giyindi, eski ahşap merdivenleri gıcırdatarak aşağı indi. Mutfakta, masanın üzerinde duran tabağa birkaç dilim ekmek ve peynir koydu. Bir yandan kahvaltısını yerken, diğer yandan elindeki kitabı okumaya devam ediyordu. Kitabın sayfaları arasında gezinirken, Sihirli Dünya'nın geçirdiği değişimlere hayretle bakıyordu. Orta Çağ'dan bu yana ne kadar da farklılaşmıştı!

Usta Albert'ın sözleri zihninde yankılanıyordu: "Dikkatli ol, Stephen. Dünyalı olduğunu belli etme." Bu uyarı, içindeki endişeyi daha da körüklüyordu. Dün gece boyunca uyumamış, Sihirli Dünya hakkında bilgi toplamaya çalışmıştı. Yine de, eski hayatından kalan bilgileri hatırlamaya çalışıyor, bu ona biraz olsun güven veriyordu.

Kahvaltısını bitirdikten sonra, ahşap basamakları çıkarak yatak odasına döndü. Eski, deri kaplı bavulunu son kez kontrol etti. Her şey yerli yerindeydi. Bavulu merdivenlerin başına getirdi ve dikkatle aşağı indirdi.

Oturma odasındaki yıpranmış, kadife kaplı koltuğa oturdu. Kitabı kucağına aldı ve Albert'ı beklemeye başladı. Dakikalar geçtikçe, Stephen'ın kalp atışları hızlanıyordu. Sonunda, dışarıdan gelen ayak sesleriyle irkildi.

Kapı açıldı ve Albert içeri girdi. Adamın gözlerinde bir heyecan parıltısı vardı. Stephen'a baktı ve gülümseyerek, "Hazır mısın?" diye sordu. Bu soru, Stephen için yeni bir hayatın, bilinmeyenlerle dolu bir maceranın başlangıcıydı.

Stephen, heyecanla karışık bir tedirginlikle "Evet, hazırım," dedi. Sesi hafifçe titriyordu. "Öve öve bitiremediğiniz o okulun nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum." Gözlerinde merak ve şüphe karışımı bir ifade vardı.

Albert, bilge gözleriyle Stephen'a baktı. Yüzünde kendinden emin bir gülümseme belirdi. "Gördüğün zaman övgüleri hak ettiğini anlayacaksın," dedi, sesi güven doluydu.

Stephen kaşlarını hafifçe kaldırarak, "Göreceğiz," diye mırıldandı. Sesi hem heyecanlı hem de temkinliydi.

Albert etrafına bakındı, sanki birinin onları dinlemesinden korkuyormuş gibi sesini alçalttı. "Baban burada yok, öyle değil mi?" diye sordu.

Stephen başını iki yana salladı. "Hayır, yok."

Albert rahatlamış görünüyordu. "Güzel," dedi ve sonra gizemli bir tavırla ekledi, "Öyleyse gözlerini kapat, Stephen."

Stephen tereddüt etmeden gözlerini kapattı. Aniden, etrafını saran bir enerji hissetti. Altın sarısı peri tozları havada dans ediyor, Stephen'ın etrafında parlak bir hale oluşturuyordu. Bu büyülü an, saniyeler içinde geçti.

Gözlerini açtığında, Stephen kendini tamamen farklı bir yerde buldu. Uzun, yeşil çimenlerle kaplı bir yoldaydılar. Uzakta, ufuk çizgisinde devasa bir yapı yükseliyordu. Güneş ışığında parlayan kuleler, renkli vitraylar ve büyülü bir atmosfer... Bu, Albert'ın bahsettiği okul olmalıydı.

Albert ve Stephen yavaşça okula doğru yürümeye başladılar. Yolun iki yanında sihirli bitkiler ve rengârenk çiçekler vardı. Bazıları hareket ediyor, bazıları ise melodiler mırıldanıyordu.

Albert'ın gözleri uzaklara dalmıştı. Yüzünde nostaljik bir gülümseme belirdi. "Burası hiç değişmemiş," diye mırıldandı. "Sanki dün gibi hatırlıyorum ilk günümü."

Stephen, Albert'ın bu duygusal anını bozmak istemiyordu, ama içinde biriken soruları da tutamıyordu. Özellikle annesi ve anneannesi hakkında bilmek istedikleri vardı. Derin bir nefes aldı ve kendini cesaretlendirdi.

Sihirli Dünya: Varislerin Yükselişi +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin