Ayakları kendisini taşımaktan çok uzakken vücudu zangır, zangır titriyor ve lanet ettiği geceyi bir kez daha yaşıyordu. Titrek ellerini yumruk yaparak sıktı. Tırnakları etine tamamen geçmiş acısı beyin hücrelerinde hissediyordu. Bu acı, tarif edilen acı değildi. Sağlıklı düşünmesi ve ayakta kalabilmesini sağlan büyük bir faktördü.
Gözleri dolmaya başlayacağı sırada vücudunu öyle kontrol etti ki; tek bir yaş gözüne dahi dolamadı. İşte en sevdiği özelliği de buydu. Vücudu istemediği sürece, kendi iradesi dışında tepki vermezdi. Ağlamaması gerekiyorsa, onu bu dünyadaki hiçbir neden ağlatamazdı.
Ta ki; o geceye kadar.
O gece ağlamıştı. Her nefes alışında, kulaklarında uğultu hissetmiş ve ölüme bir adım yaklaştığı için şükretmişti. Bedenine dokunan ellerin, ruhu tenine o denli yabancı gelmişti ki; fiziksel acı yapılsa belki de bu kadar ıstırap veremezdi.
Hele de bedenine sahip olan kişi yıllarca hoşlandığı, çocuk ise.
Tanımadığı veya hafızasının en dip köşelerinde dahi hatırlayamayacağı bir yüz ya da yabancı bunu kendisine yapmış olsa belki olanları hazmetmek bir nebze olsun daha kolay olurdu.
Ama değildi. O dokunuşlar son birkaç yıldır uzaktan hoşlandığı çocuğa aitti.
Hayatta en büyük darbeleri değer verdiğimiz, sevdiğimiz insanlardan alırdık. Ya da biz öyle sanıyorduk. Acımız, güvenimizin yerle bir olmasından kaynaklıydı.
Demirkan ve odanın herhangi yerinde bulunan kendisiyle aynı yaşta diğer iki genci umursamayarak, adımlarını iğrendiği yüzün sahibine doğru attı. Yönünü değiştirdi ve sağ açısına düşen, komodine bir adım yaklaşarak üzerinde duran büyük vazoyu eline aldı.
Tiksindiği yüze dönerek, büyük ve şaşaalı vazoyu fırlattığında, karşısındaki çevik hareketlerle ne yapacağını algılamış ve yarım metre kadar sola çekilmesiyle büyük vazo kapıda paramparça olarak yerlere saçıldı.
Öfkesi ve siniri ne kadar zapt edilmez gözükse de, aslında sakindi. Yapmak istediği; arka cebinde bulunan çakıyı çıkartarak, midesinin tam üzerinde büyük bir oyuk açmaktı. Daha önce yapmadığı hamle değildi ve bir kez daha bu hisle yanıp tutuşuyordu.
Adımları kendisinden 7-8 santim uzun olan, o iğrenç yüzün sahibine yürüdü. Ayaklarının rotası şaşmaz ve algılanamaz derecede sağlamdı. Diğer kızlar gibi değildi, tehlikeden kaçmaz ya da yürümezdi. O tehlikeye doğru koşardı.
Yaşadıkları yerde hayatta kalabilmenin ilk kuralı; ayakta kalmaktı. Dik dur ve kimseye asla zaaf besleme. Zaaf besleyerek ve taviz vererek yaptığı en büyük hata, şuan yanı başında tam karşısında yalın gerçeğiyle duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAKLİYAT | Anka
БоевикSen benim tüm zerrelerime işleyen, kayıp yanım. Zindanın arasından sızan umut ışığım. Kavurucu sıcakta ki, gölgem. Hayallerin yok oluşunun ortasındaki diriliş. Kötülükten çıkabilecek tek iyilik. Senin masumluğun, kirli bedenimi ayakta tutacak. Varlı...