3

228 26 18
                                    

Canım okurlar,

Ne demiştim, ilk bölümler ardı ardına bam bam bam gelecek. Yüzünüzde bir sırıtışla yeni bölümü okumaya hazır olun :D ben yazarken acayip eğleniyorum, bakalım sizde de aynı etkiyi yapacak mı :p

Keyifli okumalar,

E.Ç.

***

Ah, ha, ha, ha, stayin' alive, stayin' alive!

***

BÖLÜM 3:

TEKER SAKIZ

Müdire Hanım'ın ikram ettiği çay fincanını, tutunacak tek dalımmış gibi sıkıca kavramıştım. Sık sık aramıza giren bulutlara rağmen bakışlarımı karşımdaki kadından bir an olsun ayırmıyordum. Ağzından çıkan kelimeleri gözlerimle yakalamaya çalışıyordum sanki. Şu ana kadar tek bir harf bile kaçırmamıştım. Gel gör ki bu başarım o kelimeleri anlamlandırmak için yeterli değildi. Müdire Hanım beni masasının önündeki kadife koltuğa oturttuğundan beri anlattığı şeylerin yarısını bile anlamamıştım.

Yurt'taydım. Bu kadarını kendim de çözmüştüm zaten. Sorun, bu kabullenişten sonra başlıyordu. Müdire Hanım'ın dediğine göre Yurt, yaşam ve ölüm sonrası arasında bir köprüydü. Öldüğü halde bir türlü öteki tarafa geçmeyi beceremeyen ruhlar için bir ev, bir sığınak, ikinci bir şanstı. Ben, o beceriksiz ruhlardan biriydim. Kaza geçirmiştim, ölmüştüm, ama mutlak sonu kabullenemeyen ruhum öteki tarafa geçmeyi reddetmişti.

"Seni dünyaya bağlayan bir şey olmalı," diye açıklamıştı Müdire. "Yarım kalmış bir hayal, bir pişmanlık, öğrenmen gereken bir ders..."

Elbette beni dünyaya bağlayan bir şey, hayır, bir sürü şey vardı. Üniversiteyi kazanmıştım. Hem de Dav'la aynı bölümü... Onunla okuyacak, onunla mezun olacak, onunla bir hayat kuracaktık. Önümde yaşanmayı bekleyen mükemmel bir gelecek vardı.

"Peki..." dedim sesim titreyerek. "Ya Dav? Yani Davon... Benimle kaza yapan oğlan... O da... O da burada mı?"

"Oh, yo, hayır," dedi Müdire neşeyle. "O, mucizevi bir şekilde kazadan kurtuldu. Verilmiş sadakası varmış."

Dav'u azıcık tanıyan biri onun verilmiş tek kuruş sadakası bile olmadığını bilirdi. Emeksiz kazançtan da dilencilerden de nefret ederdi Dav. Ama bu gerçeği bir kenara bıraktım. Önemli olan tek bir şey vardı: Sevgilim kurtulmuştu, hayattaydı, iyiydi. Derin bir nefes aldım. Ardından aldığım ikinci nefes göğsüme sıkıştı. Evet, Dav kurtulmuştu, ama ben kurtulamamıştım. O hayattaydı. Bense burada. Her şey bitmişti. Ben bitmiştim. Dehşetle Müdire'ye döndüm.

"Eğer çoktan öldüysem, nasıl ikinci bir şansım olabilir ki? Ruhumun buraya gelmesinin ne anlamı var?"

Müdire güldü ve eliyle havayı süpürdü. "Sevgili Olive, ölüm, ruh bedeni terk ettiğinde olur. İnsanlarsa fiziksel beden çalışmayı bıraktığında öldüklerini düşünüyor. Evet sen öldün, ruhun bedeninden ayrıldı, ama fiziksel bedenin hala hayatta ve şu an komada. Onu, ruhunu bekleyen içi boş bir koza olarak görebilirsin. Olur da ruhun geri dönmeyi seçerse, yeniden o bedenin içine dolacak ve hayatına devam edeceksin."

Korkarak sordum. "Peki ya ruhum geri dönmeyi seçmezse?"

Müdüre şefkatle gülümsedi. "O zaman ruhun öte aleme geçecek ve orada sonsuz yaşamına başlayacak. Bedenini uykuda tutan bağlar koptuğu için de fonksiyonları duracak."

Yatılı RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin