6

169 27 11
                                    

Selam herkeseeee!

Yazar verdiği sözü tutmayı bu hafta da başardı ve karşınızda haftanın ikinci bölümü :) Bu kitabı yazmayı hiç bırakamıycam gibi bir korku başladı bende. Yazarken de çizerken de aşırı mutlanıyorum. :D Umarım siz de okurken benim kadar keyif alıyorsunuzdur. 

En iyisi susayım da okuyup bol bol keyif alın :p

E.Ç.

***

Don't you know each cloud contains

Pennies from heaven

***

BÖLÜM 6:

GÜNEŞİ KOVALAYAN KIZ

Böyle bir kaçış yoktu. Adeta buz pateni yapıyordum. Cam gibi mermerde kayıyor, dönüşlerde patinaj yapıyor, eşiklerden üçlü saltoyla geçiyordum. Bir süre sonra peşimdeki canavarın sesi kesilmiş, ama ben koşmayı bırakmamıştım. Neden kaçtığımı bile bilmiyordum. Sonuçta Yurt'ta kalan her ruh gibi benim de kütüphaneyi ziyaret etmeye hakkım olmalıydı. Olmalıydı ama... Ya istemeden şahitlik ettiğim o sahne... Ya o sarı gözlü takipçim...

Koş Olive! Koş kızım! Koş, koş, koş!

Çocukken spor olarak yüzme yerine atletizmi seçsem şu an çok daha hayrıma olurdu muhtemelen. Yine de kondisyonum ölü biri için fena sayılmazdı. Labirent gibi odalarda daireler çize çize sonunda girişe ulaşmıştım. Gizlice kaçmaya çalışıyor olmasam ellerim havada bir holigan gibi tezahüratlarla koridora çıkardım. Bunun yerine duvara yapıştım, nefesimi tuttum ve omzumun üstünden arkama baktım.

Yalnızdım. Peşimde kimse yoktu. Belki de kedi, kütüphane bekçisi gibi bir şeydi ve benim yerime kaçamak yapan ikilinin peşine düşmeyi seçmişti. Kalıp gerçeği çözmeye çalışmayacaktım elbette. Kendimi odama atana dek güvende değildim. Böylece duvar diplerinden, bir gölgeden diğerine kayarak, ana hole kadar ilerledim. 

İlk derin nefesi asansöre bindiğimde almıştım. Onu verip ikinci bir nefes almamsa ancak odama girdiğimde oldu. Şoku atlatmam, yaşadığım olayı sindirmem ve odadaki farklılığı algılamam peş peşe geldi. Sırt çantasını yerde bıraktığıma emindim. Oysa şimdi çalışma masasının üzerinde duruyordu. İçindeki eşyalar onun yanına muntazam bir şekilde dizilmişti.

Buz gibi oldum. Biri odama girmişti. Hala içerde olabilirdi. Ve ben kendimi onunla birlikte içeri kilitlemiştim. Koridorun mu yoksa odamın mı daha güvenli olduğunu kafamda tarttığım birkaç saniye sonunda parmak ucunda kitaplığa yürüdüm ve en kalın kitaplardan birini elime geçirdim. En azından sonunda bir işe yarayacaktı.

Sırayla balkonu, perdelerin arkasında kalmış köşeleri ve banyoyu araştırdım. Hayır, odada benden başka kimse yoktu. Yine de üç tur daha bu sırayla odayı dolaştım. Boş, boş, boş. Oda boştu. Nokta. Belki de ben aşağı indiğimde bir görevli gelip eşyalarımı düzeltmişti. Evet, kesinlikle öyle olmalıydı.

Bu düşünceyle rahatlayıp kitabı yatağın üzerine bıraktım. İşin aslı, yaşadığım heyecan ve koşturmaca ruhumu düşündüğümden de fazla yormuştu. Başta değilse de şimdi Ursa'nın önerdiği gibi dinlenmeye ihtiyacım vardı. Hem ne kadar hızlı uyursam o kadar hızla yarına uyanabilirdim.

Ilık bir duşun alemler arası yolculuğun kirini pasını üzerimden atacağını düşünüp banyoya geri döndüm. Az önce bir suçlu kovaladığımdan detayları fark etmemiştim, ama gördüğüm en güzel banyo olabilirdi bu. Geniş bir küvet, çeşit çeşit sabun, kokulu yağlar, kremler, mumlar, yumuşacık havlular, tavandan sarkan çiçekler...

Yatılı RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin