20

148 23 33
                                    

Haftanın ikinci bölümünden merhaba canım okurlar,

Yazar berbat bi hafta geçiriyor, yine de bölümü yetiştirmeyi başardı. Gerçek hayattaki karanlığı yumuşatacak, sıcacık bir bölüm oldu. Bana iyi geldi, umarım size de iyi gelir :')

Keyifle okuyunuz,

E.Ç.

***

Right behind you baby...

***

BÖLÜM 20:

BELA

O günü revirde geçirdim. Melek Ria bir süre sonra nöbetini bir başka meleğe devredip aramızdan ayrılmış, arkadaşlarımsa saatler boyunca yanımda kalmıştı. Revire düşecek kadar salak benden başka ruh olmadığından koca salon tamamen bize aitti.

Basit spor yaralanmaları ya da ders kazaları dışında buranın kullanıldığını hiç görmediğini söylemişti Ursa. O yüzden oryantasyonda bana gösterme gereği bile duymamışlardı. Zaten teknik olarak revir Yurt'un içinde de değildi. Asansörde R tuşuna basarak tüm katlardan direk ulaşılabilse de konumu hiçbir Yurt haritasında belirtilmemişti ve bir temsilci olarak Ursa bile bilmiyordu.

Gel gör ki, bendeniz kendimi hiçbir ruhun ihtiyaç duymadığı, gelip görmediği, hatta yerini bilmediği bu revirde bulmayı başarmıştım. Nedense bunun oldukça havalı olduğunu düşünüyordu Diego. Yaptığım şey inanılmazdı. Gözüm kapalı Bekçi'nin üstüne yürümüş ve kendimi başkaları için feda etmiştim. Bir kahramandım. Ona hiç katılmasam da taklidimi yaparken diğerleriyle gülmekten kendimi alamadım.

Sonra, onun Blue için kendini sahneye atışını konuştuk, yanakları kıpkırmızı olana dek cesareti için onu övdük. Bir yerden sonra Lark kartlarını çıkardı, yatağımın üstüne yaydı ve hepimizin geleceğiyle ilgili yorumlarda bulundu. Ursa için sabır, Diego için şans, Helene için sürpriz, benim içinse yeni bir başlangıç görmüştü. Bunun ne anlama geldiğini bilmesem de yıkılan kuleler ve kılıçlardan sonra kulağa fena gelmiyordu.

Karnımız acıktığında Diego yemekhaneye koşturup kurabiye dolu bir tepsi ve kutu sütlerle geri döndü. Obur kedim, Meer ve Lola'yla birlikte anında burnunu yemeklere sokmuştu tabii. Böylece evcil hayvan bakımı üzerine eğitimim başladı. Sanal bebeği kullanarak onun neye ihtiyacı olduğunu takip etmeli, ona göre beslemeli, uyutmalı, oynamalı ve eğitmeliydim. Kedi koca bir kurabiyeyi tek lokmada yutunca yumurtanın ekranındaki açlık çubuğu sonuna kadar dolmuştu sahiden.

Diego ve ben kediyi zıplatarak oyun çubuğunu doldurmaya çalışırken "Ona bir isim vermelisin," dedi Lark.

Beyaz renkli ya da beyaz rengi çağrıştıran her şeyi önerdi arkadaşlarım. Bense onunla göz göze geldiğimiz an isminin ne olacağına karar vermiştim. Düşünmeme gerek yoktu.

"Bela," dedim. "İsmi Bela olacak."

Belki kedim tam doğduğu an Mars'ın arka planda söylediği şarkıdan etkilenmiştim. Ya da belki ilk saniyeden yol açtığı kaostan... Her koşulda ona bundan daha güzel uyacak başka bir isim bulamayacağımı biliyordum. Sanki ondan bahsettiğimi anlamış gibi ismini söylediğim an bana bakmıştı kedi. Arkadaşlarımsa o kadar emin değildi. Ursa'nın yüzü ekşimiş, Diego Bela yerine Bella ismini önermiş, Lark gözlerini kısmıştı. Bir tek Helene bunun karakteri olan bir isim olduğunu düşünüyordu.

Yatılı RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin