Bölümün numarasını fesat arkadaşlara ithaf ediyorum.
Grey'in ağzından...
Hatırladığım kötü flashback'ten sonra düşünmeye ara verdim. Saat daha yeni 12 olmuştu. Yani öğlen. Gerçekten canım sıkılmıştı.Ne yapabileceğimi düşününce geriye tv izlemek kalıyordu. Bende aşağıya inip koltuğa oturdum ve televizyon izlemeye başladım...
Ellie'nin ağzından...
Helen hala uyuyordu. Ben beş dakika önce uyanmıştım. Mutfağa gittim. İki tane yumurtayla iki kişilik bir omlet yaptım. Sonrada Helen'i uyandırmak için odasına gittim. Helen uyandıktan sonra kahvaltı yaptık. Ve ardından Helen bana" Ellie?" diye sanki bir şey diyecekmiş gibi seslendi."Akşam partiye gitmeye ne dersin?". Bilmiyordum-hayatımda hiç partiye gitmedim ki- "olabilir" dedim. Sanki hayır deseydim kabul edecekti. O da "o zamaaaaaaaan" dedi ve ben daha ne? demeden "mağazaya gitmeliyiz sonra kuaföre hadi çabuk ol!!!"dedi. Bende hazırlandım ve mağazaya gittik.
-MAĞAZA-
Mağazaya girdiğimizde saat 13:38 di. Helen ilk gördüğü dükkana benle birlikte girdi. Çünkü beni kolumdan çekiştiriyordu! Herkes bana tip tip bakıyordu. Neden acaba?-tabii zaten mor gözlüklü , mor gözlü, mor saçlı, mavi elbiseli ve mor ayakkabılı birisi hiiiç ama hiç dikkat çekmezdi ya!!-. Aslında insanları umursamıyordum. Ama Helen umursuyordu! Bana elli bin den fazla kıyafet giydirince ikimizde yorulduk -bi zahmet-. Altı saat sonra artık kıyafet denemek istemiyordum. Sonunda ayakkabıyı da alınca beni çekiştirmeyi bırakıp kendisi için bir şeyler baktı. O kendisi için bir şeyler bakınırken üstümdeki kıyafetin çok güzel göründüğünü fark ettim. Saçlarım topluydu. Üstümde kolsuz beyaz bir tişört, kırmızı bir etek ve ayağımda beyaz çiçekli bir sandalet vardı. Helen kendisine beş dakikada kıyafet aldıktan sonra artık partiye gitmeye hazırdık.
PARTİDE
Aslında partide sadece oturuyordum. Çünkü başka bir şey yapmak istemiyordum. Helen ayağa kalkıp dans etmeye başladı. Birkaç dakika beni de kaldırmaya çalıştı;"Helen! Bırak!" diye bağırdım. Dinlese keşke!"Hadi Ellie kalk lütfen kös kös oturamazsın" dedi. "Kim demiş, bal gibi otururum" dedim. İsterse silah zoruyla yapsın, kalmayacaktım. Yanımıza bir çocuk geldi ve bileğimi tuttu. Ne?! Bu da kimdi?! Umrumda değildi. Kendimi onlardan kurtarmaya çalışırken elimin siyah olduğunu fark ettim. Elim tamamen siyah olunca bileğimi tutan çocuğun tüm vücudu siyah oldu. Acaba onu ben mi bu hale getirdim? Diye düşünürken çocuk sinirli sırasıyla beni bulunduğumuz odanın dışına doğru çekmeye başladı. Helen hâlâ elini tutuyordu. En sonunda ikisinden de kurtulmak için ellerimdeki güçleri kullanmaya çalıştım. Ama bunun yanlış olduğunu Helen'i çarptıktan sonra fark ettiğim için yapacak bir şey yoktu. Sadece Helen'in iyileşmesini bekleyebilirdim. Bu elimi hâlâ o çocuktan kurtarmaya çalışmadığım anlamına gelmezdi. Ve bu çocuk kimdi? Neden elimi tutmuştu? Neden bana kızgındı. Odadan çıkmaya zorlandıktan sonra birden önümüze siyah bir kapı çıktı. Ama kapı sanki siyah bir sis gibiydi. O kapıdan içeri geçtikten sonra çocuk elimi bıraktı. Dayanamadım ve "BENİ NEDEN BURAYA GETİRDİN?!" Diye bağırdım. Bana "çünkü bir suç işliyordu" dedi. Ne suçu be?! "Ne suçu işliyorum?!" diye sordum. Bana cevap vermedi. Çok hızlı koşuyordu. Ona yetişemediğimi fark etti galiba çünkü beni kucağına alıp koşmaya devam etti, çok güçlüydü. Çırpınıyordum ama o salaktan kurtulamıyordum. En sonunda beni büyük bir eve getirdi. Bu ev.... Aynı katillerin kaldığı ev gibiydi. Bunu umursamamaya çalıştım çünkü düşünmek bile rahatsız ediyordu. Bu dünyada her şey siyahtı. Ama aynı normal dünya gibi yanı her şeyin siyah hali. Ama insanlar yoktu. Bir odaya daldığımızda çocuk beni yere bıraktı. Sonunda! Karşımda bir kadın duruyordu. Çocuk "majesteleri, bir kaçak buldum" dedi! Kaçak mı?! Ama majesteleri dediği için karışmak istemedim. Kadın "Aferin, şimdi! Sandalyeye oturt bakalım." sandalye? Çocuk bana "sandalyeye otur" diye -emir verdi- emir veren bir ses tonuyla resmen emretti. Neyse. Sandalyeye oturdum ama oturduğun anda elve ayak bileklerimden sandalyeye bağlandı! Bu korkunç bir imaj veriyordu. Bana ne tapınaklarını öğrenmek için kadının aklına girmeye çalıştım fakat fark etmiş olacak ki bana " gölge birinin aklını sadece bir gölge okuyabilir" dedi. Bu utanç vericiydi! Ama yinede merak ediyordum. Herhalde beni öldürmezler. Bir kaç dakika sonra kadın elinde boş bir şırınga ile geldi. Bu iyiye işaret değildi. Sonra da bileklerimin bağlı olmasından yararlanarak kanımı şırıngıya çekti. Sonra elindeki içinde siyah -katı veya sıvı yada gaz- bir madde bulunan şişeye kanımı damlatıp karıştırdı. Sonrada bu kanı şırıngıya çekti. Ve işte en korktuğum an o karışımı bana enjekte etti! Ben sadece çığlık atıyordum çünkü çırpınınca bileklerim acıyordu. Kanıma o karışımı enjekte ettikten hemen sonra bağlarım çözüldü. Ayağa kalkmaya çalıştım. Başım dönüyordu. En son bayıldığımı hatırlıyorum..